“İlk neden her şeyde tek bir biçimde var olur, ama bu şeyler ilk nedende tek bir biçimde var olmaz.”
12. yüzyılda Endülüs'te Latinceye çevrilen Nedenler Kitabı'nın orijinalinin 9. yüzyılda Bağdat yakınlarında, kimliği bilinmeyen bir İslam filozofu tarafından yazıldığı öne sürülmektedir. Plotinus'un metinlerinden derlenen sözde-Aristoteles metni Aristoteles'in Teolojisi ile beraber, İslam felsefesinin Yeni-Platoncu ve Aristotelesçi temellerinin en önemli iki metninden biri olarak görülmektedir. Hem Platoncu hem Aristotelesçi düşünceden etkilenen metin, aynı zamanda her ikisinden de ayrılarak temel aldığı Proklos'un çoktanrıcı Teolojinin Öğeleri'ni tektanrıcı bir temelden yorumlamaktadır.
Dönemin iç içe geçmiş felsefi ve teolojik tartışmalarını da konu etmesi açısından önemli olan Aquinolu Tomasso'nun Nedenler Kitabı yorumuyla beraber yayımladığımız Nedenler Kitabı Hıristiyan ve İslam felsefesine etkisiyle, çoktanrıcılık ve tektanrıcılığın kesişim noktasında yer alan kökeniyle, yalnızca sudûr geleneği içerisinde bir metin olmanın ötesinde, her klasik metin gibi, okunduğu zamanın okurları tarafından da yorumlanmayı hak ediyor.
“İlk neden her şeyde tek bir biçimde var olur, ama bu şeyler ilk nedende tek bir biçimde var olmaz.”
12. yüzyılda Endülüs'te Latinceye çevrilen Nedenler Kitabı'nın orijinalinin 9. yüzyılda Bağdat yakınlarında, kimliği bilinmeyen bir İslam filozofu tarafından yazıldığı öne sürülmektedir. Plotinus'un metinlerinden derlenen sözde-Aristoteles metni Aristoteles'in Teolojisi ile beraber, İslam felsefesinin Yeni-Platoncu ve Aristotelesçi temellerinin en önemli iki metninden biri olarak görülmektedir. Hem Platoncu hem Aristotelesçi düşünceden etkilenen metin, aynı zamanda her ikisinden de ayrılarak temel aldığı Proklos'un çoktanrıcı Teolojinin Öğeleri'ni tektanrıcı bir temelden yorumlamaktadır.
Dönemin iç içe geçmiş felsefi ve teolojik tartışmalarını da konu etmesi açısından önemli olan Aquinolu Tomasso'nun Nedenler Kitabı yorumuyla beraber yayımladığımız Nedenler Kitabı Hıristiyan ve İslam felsefesine etkisiyle, çoktanrıcılık ve tektanrıcılığın kesişim noktasında yer alan kökeniyle, yalnızca sudûr geleneği içerisinde bir metin olmanın ötesinde, her klasik metin gibi, okunduğu zamanın okurları tarafından da yorumlanmayı hak ediyor.