Tanrı acıkınca kullar ölürmüş.
-Giardia İntestinalis
Altay Öktem’in, henüz bağırsak florasının öneminin bu denli anlaşılmadığı, bağırsaklar için “İkinci Beyin” tanımının yapılmadığı bir dönemde kaleme aldığı ve ilk baskısı 2003 yılında yapılan Tanrı Acıkınca adlı romanı, yayımlandığı dönemde büyük ilgi uyandırmış, daha sonraları ise kurgunun, bilimsel bilginin öncülü olmasının bir örneği olarak kabul edilmişti.
Paralel kurgu ile, iki ayrı dünyanın bir arada anlatıldığı romanda, bir yandan Ayşegül, Serap ve Necmi arasındaki aşk üçgenine, diğer yandan da aslında birer bağırsak paraziti olan iri gözlü ve alımlı Shigella, İleum kralı Necator, küçük, sevimli Helmint, Pulmon kralı Ekinokok ve hayatı bir efsaneye dönüşen, Yerdoku’nun yönetim merkezi olan Serebrum’u keşfeden Giardia’nın macera dolu hayatlarına tanıklık ediyoruz.
İnsan vücudunun, içinde yaşadığımız yerküre ile neredeyse her yönüyle aynı olması; bizim vücudumuzun, içimizde yaşayan mikroorganizmaların evi, ülkesi, dünyası olması gibi, bizim de kendi dünyamızın içinde yaşayan mikroorganizmalar mı olduğumuz sorusunu akla getiriyor. Bu sorunun cevabını ararken, bir anda kendimizi zincirleme tanrılar kuramının içinde buluyoruz.
Ayaklarını yere sapasağlam basan gerçekçi bir üslup, ama aynı üslubun içinde, bir yanıyla büyülü gerçekçilikten beslenen bir gerçek hayat kurgusu, diğer yandan, biyolojik bilimkurgunun ülkemiz edebiyatındaki nadir örneklerinden olan, insanın iç dünyasının fantastik anlatısı bir araya geliyor Tanrı Acıkınca’da.
Yitik Ülke Yayınları, ilk baskısı 2003’te İthaki, ikinci baskısı 2013’te Marjinal Yayınları tarafından yapılan Tanrı Acıkınca’nın elden geçirilmiş ve düzenlenmiş yeni baskısını, ilk basımının 20. yılında sizlerle yeniden buluşturuyor. Yirmi yılda çok şey değişti ama bir başka açıdan bakarsak da, değişen bir şey yok. Giardia İntestinalis’in gizemli günlüğünde yazdığı gibi, tanrı acıkınca kullar ölüyor hâlâ.
Tanrı acıkınca kullar ölürmüş.
-Giardia İntestinalis
Altay Öktem’in, henüz bağırsak florasının öneminin bu denli anlaşılmadığı, bağırsaklar için “İkinci Beyin” tanımının yapılmadığı bir dönemde kaleme aldığı ve ilk baskısı 2003 yılında yapılan Tanrı Acıkınca adlı romanı, yayımlandığı dönemde büyük ilgi uyandırmış, daha sonraları ise kurgunun, bilimsel bilginin öncülü olmasının bir örneği olarak kabul edilmişti.
Paralel kurgu ile, iki ayrı dünyanın bir arada anlatıldığı romanda, bir yandan Ayşegül, Serap ve Necmi arasındaki aşk üçgenine, diğer yandan da aslında birer bağırsak paraziti olan iri gözlü ve alımlı Shigella, İleum kralı Necator, küçük, sevimli Helmint, Pulmon kralı Ekinokok ve hayatı bir efsaneye dönüşen, Yerdoku’nun yönetim merkezi olan Serebrum’u keşfeden Giardia’nın macera dolu hayatlarına tanıklık ediyoruz.
İnsan vücudunun, içinde yaşadığımız yerküre ile neredeyse her yönüyle aynı olması; bizim vücudumuzun, içimizde yaşayan mikroorganizmaların evi, ülkesi, dünyası olması gibi, bizim de kendi dünyamızın içinde yaşayan mikroorganizmalar mı olduğumuz sorusunu akla getiriyor. Bu sorunun cevabını ararken, bir anda kendimizi zincirleme tanrılar kuramının içinde buluyoruz.
Ayaklarını yere sapasağlam basan gerçekçi bir üslup, ama aynı üslubun içinde, bir yanıyla büyülü gerçekçilikten beslenen bir gerçek hayat kurgusu, diğer yandan, biyolojik bilimkurgunun ülkemiz edebiyatındaki nadir örneklerinden olan, insanın iç dünyasının fantastik anlatısı bir araya geliyor Tanrı Acıkınca’da.
Yitik Ülke Yayınları, ilk baskısı 2003’te İthaki, ikinci baskısı 2013’te Marjinal Yayınları tarafından yapılan Tanrı Acıkınca’nın elden geçirilmiş ve düzenlenmiş yeni baskısını, ilk basımının 20. yılında sizlerle yeniden buluşturuyor. Yirmi yılda çok şey değişti ama bir başka açıdan bakarsak da, değişen bir şey yok. Giardia İntestinalis’in gizemli günlüğünde yazdığı gibi, tanrı acıkınca kullar ölüyor hâlâ.