Kral Ahaz, halktan askere katılmak için gelenlere seviniyor, Babil Hükümdarlığını ele geçirmenin hayalini kuruyordu. Henüz Babil’e sahip olamamıştı ama hayali bile vücudunda akan kanı hızlandırıyor, kendisini mutlu ediyordu. Sarayın hazinesi halkının açlığına ve sefalet içinde olmasına rağmen toplanan vergilerden dolayı memnuniyet vericiydi. Zidante’nin, Kral Ahaz’a babası döneminde bile halkın bu kadar vergi ödemediğini ve babasını halkın bu kadar desteklenmediğini söylemesi üzerine Ahaz, Zidante’ye:
-Sırtında eyeriyle dolaşan bir at ile dağlarda eyersiz yaşayan at arasındaki farkı bana söyleyebilir misin?” dedi.
Zidante de:
-Kralım, bunu bilmeyecek ne var. Birisinin eğitilmiş, diğerinin eğitilmemiş olduğunu söylerim.”
“-Bilemedin işte, sırtına eyer vurulmuş her atın bir sahibi vardır ve sahibi her an canı istediğinde onun üstüne binebilir. Dağda eyersiz dolaşan atı kontrol etmek zordur, sahipsizdir çünkü. Özgürlüğüne düşkündür aynı zamanda. İşte halk da öyledir. Sırtına eyer takınca istediğin zaman binebilirsin. Yorulsa ve öleceğini bilse dahi seni sırtından atmaz,” deyince beraber gülmekten kahkahalara boğuldular.
“-Bak, sana bu konuda bir şeyler anlatayım, iyi dinle. Çiftçiler ve siz komutanların elinizde bulunan yaşlanmış ve işe yaramaz atları dağlara saldığınızı ve kendi kaderleriyle baş başa bıraktığınızı biliyorum. Tarihler boyunca insanların en büyük dostu köpekler ve atlar olmuştur. Çünkü ikisi de sahibine itaatkârdır ve sahibinin yanından ayrılmazlar ama dağa bırakılan atlar belli bir zaman sonra özgürlüğe alışır ve insanlara yaklaşmazlar. Eğer kendilerinden taylar doğmuşsa o taylar da insanlardan kaçarlar. Onları eyerlemek çok zordur ve zahmetlidir.
Onun için başında bulunduğun halkı bir şeylere mecbur eder ve senin ağzına bakacak duruma getirirsen artık o halktan korkma. Sen ne kadar verirsen onunla yetinmeye, daha doğrusu Tanrı Molek’e ve kralına itaate alıştırmışsın demektir.”
Kral Ahaz, halktan askere katılmak için gelenlere seviniyor, Babil Hükümdarlığını ele geçirmenin hayalini kuruyordu. Henüz Babil’e sahip olamamıştı ama hayali bile vücudunda akan kanı hızlandırıyor, kendisini mutlu ediyordu. Sarayın hazinesi halkının açlığına ve sefalet içinde olmasına rağmen toplanan vergilerden dolayı memnuniyet vericiydi. Zidante’nin, Kral Ahaz’a babası döneminde bile halkın bu kadar vergi ödemediğini ve babasını halkın bu kadar desteklenmediğini söylemesi üzerine Ahaz, Zidante’ye:
-Sırtında eyeriyle dolaşan bir at ile dağlarda eyersiz yaşayan at arasındaki farkı bana söyleyebilir misin?” dedi.
Zidante de:
-Kralım, bunu bilmeyecek ne var. Birisinin eğitilmiş, diğerinin eğitilmemiş olduğunu söylerim.”
“-Bilemedin işte, sırtına eyer vurulmuş her atın bir sahibi vardır ve sahibi her an canı istediğinde onun üstüne binebilir. Dağda eyersiz dolaşan atı kontrol etmek zordur, sahipsizdir çünkü. Özgürlüğüne düşkündür aynı zamanda. İşte halk da öyledir. Sırtına eyer takınca istediğin zaman binebilirsin. Yorulsa ve öleceğini bilse dahi seni sırtından atmaz,” deyince beraber gülmekten kahkahalara boğuldular.
“-Bak, sana bu konuda bir şeyler anlatayım, iyi dinle. Çiftçiler ve siz komutanların elinizde bulunan yaşlanmış ve işe yaramaz atları dağlara saldığınızı ve kendi kaderleriyle baş başa bıraktığınızı biliyorum. Tarihler boyunca insanların en büyük dostu köpekler ve atlar olmuştur. Çünkü ikisi de sahibine itaatkârdır ve sahibinin yanından ayrılmazlar ama dağa bırakılan atlar belli bir zaman sonra özgürlüğe alışır ve insanlara yaklaşmazlar. Eğer kendilerinden taylar doğmuşsa o taylar da insanlardan kaçarlar. Onları eyerlemek çok zordur ve zahmetlidir.
Onun için başında bulunduğun halkı bir şeylere mecbur eder ve senin ağzına bakacak duruma getirirsen artık o halktan korkma. Sen ne kadar verirsen onunla yetinmeye, daha doğrusu Tanrı Molek’e ve kralına itaate alıştırmışsın demektir.”