Terzi, Hint Diyarı’na girdiğinde gözlerine inanamıyordu. Çünkü ülkenin her tarafı bembeyazdı. Nereye dönse her yerde bembeyaz yasemin çiçekleri vardı. Terzi, yoldan geçen birine:
- Ben uzak diyarlardan geliyorum ve buraların yabancısıyım; neden her yer bembeyaz?
- Yakında Kralımız evlenecek. Evleneceği kızın ismi Yasemin olduğu için ülkenin her yerine beyaz yasemin çiçekleri ektirdi Kralımız.
Terzi, bunu duyunca bir anda kalbi hızlı hızlı çarpmaya başlamış, yüzü kızarmış, elleri terlemişti. Kalbinde anlam veremediği bir şeyler oluyordu. Sanki içinde kelebekler uçuşuyor, gönlündeki kurumuş ağaçlar yeşillenip çiçek açıyordu.
O ismi duyduktan sonra başka hiçbir şey düşünemez olmuştu Terzi. İçi içine sığmıyor; dağlara, taşlara, gökyüzüne, bulutlara, denizlere, ırmaklara “Yasemin!” diye haykırmak istiyordu.
Böyle bir şey olabilir miydi? İnsan hiç görmediği, yalnızca ismini duyduğu birine âşık olabilir miydi?
Bir zamanlar etrafında onlarca güzel kız olmasına rağmen hiçbirine bakmayan Terzi, şimdi sadece duyduğu bir isme âşık mı olmuştu yoksa? Aklına ne aradığı ipek geliyordu ne de Padişah’ın boynunu vuracağı. Varsa da yoksa da Yasemin...
Günlerce yemeden içmeden kesilen Terzi, saraya nasıl gireceğini, Yasemin’i nasıl göreceğini kara kara düşünüp avare avare dolaşırken, uzaktan Kral’ın tellallarından birinin sesi duyuldu.
- Duyduk duymadık demeyin! Ülkede ne kadar terzi varsa, Kralımız bu akşam sarayına çağırıyor. Akşam düzenlenecek olan dikiş yarışmasını içlerinden hangisi kazanırsa, Yasemin Sultan’a düğün elbisesini o dikecek. Ayrıca Kralımız kendisine on kese altın verecek ve bir dileğini yerine getirecek! Duyduk duymadık demeyin...
Terzi, Hint Diyarı’na girdiğinde gözlerine inanamıyordu. Çünkü ülkenin her tarafı bembeyazdı. Nereye dönse her yerde bembeyaz yasemin çiçekleri vardı. Terzi, yoldan geçen birine:
- Ben uzak diyarlardan geliyorum ve buraların yabancısıyım; neden her yer bembeyaz?
- Yakında Kralımız evlenecek. Evleneceği kızın ismi Yasemin olduğu için ülkenin her yerine beyaz yasemin çiçekleri ektirdi Kralımız.
Terzi, bunu duyunca bir anda kalbi hızlı hızlı çarpmaya başlamış, yüzü kızarmış, elleri terlemişti. Kalbinde anlam veremediği bir şeyler oluyordu. Sanki içinde kelebekler uçuşuyor, gönlündeki kurumuş ağaçlar yeşillenip çiçek açıyordu.
O ismi duyduktan sonra başka hiçbir şey düşünemez olmuştu Terzi. İçi içine sığmıyor; dağlara, taşlara, gökyüzüne, bulutlara, denizlere, ırmaklara “Yasemin!” diye haykırmak istiyordu.
Böyle bir şey olabilir miydi? İnsan hiç görmediği, yalnızca ismini duyduğu birine âşık olabilir miydi?
Bir zamanlar etrafında onlarca güzel kız olmasına rağmen hiçbirine bakmayan Terzi, şimdi sadece duyduğu bir isme âşık mı olmuştu yoksa? Aklına ne aradığı ipek geliyordu ne de Padişah’ın boynunu vuracağı. Varsa da yoksa da Yasemin...
Günlerce yemeden içmeden kesilen Terzi, saraya nasıl gireceğini, Yasemin’i nasıl göreceğini kara kara düşünüp avare avare dolaşırken, uzaktan Kral’ın tellallarından birinin sesi duyuldu.
- Duyduk duymadık demeyin! Ülkede ne kadar terzi varsa, Kralımız bu akşam sarayına çağırıyor. Akşam düzenlenecek olan dikiş yarışmasını içlerinden hangisi kazanırsa, Yasemin Sultan’a düğün elbisesini o dikecek. Ayrıca Kralımız kendisine on kese altın verecek ve bir dileğini yerine getirecek! Duyduk duymadık demeyin...