Köprüye ulaştığımda balyozun sapını en ucundan iki elimle kavradım, kaldırıp taşa doğru salladım. Ne kadar hasar verdiğimi bilmiyorum fakat istediğim gibi, her şeyin göle düşmesi için yeterli değildi. Balyozu bir kez daha kaldıramayınca orada bıraktım; eve, sütunlu girişin altına, yolun karşısına doğru, iki yanı ağaçlarla kaplı geniş yol boyunca kiliseye yürüdüm.
Hatırlamıyorum ama bana, Victor’ın beni kanlı ellerimle burada bulduğu söylendi.
Frances Jellico, Bay Liebermann’ın satın aldığı Lyntons mâlikanesinin mimarisiyle ilgili rapor yazmak üzere, 1969 yazında bir İngiliz kasabası olan Lyntons’a gelir. Kasvetli ve harap olduğu kadar büyüleyici bir atmosfere de sahip kır evinin çatı katındaki banyosunda bir gözetleme deliği olduğunu keşfeden Frances, alt katta yaşayan Cara ve Peter’ı gözetlemeye başlar, fakat onun için asıl sürpriz, bu çiftin kendisini tanımak istemesi olur. Hayatında ilk kez bir evi ve arkadaşları olduğunu düşünen Frances, Cara ve Peter’la unutulmaz bir yaz geçirecektir. Ancak zamanla, bir şeylerin yolunda gitmediğini; gerçek ile yalanın, doğru ile yanlışın sınırlarının bulanık olduğunu fark eder: Cara’nın anlattığı hikâyelerin ne kadarı doğrudur? Peter’ın bu hikâyelerdeki yeri nedir? Frances’in Cara’nın hayatındaki rolü nedir? Ve en nihayetinde gerçekler gün yüzüne çıkacak mıdır?
Her şey gitgide karmaşık bir hâl alırken, küçük yalanlara korkunç bir suç da eklenir; hepsinin hayatını derinden etkileyecek, dehşet verici bir günah… Acı Portakal, harap bir kır evinde tanıştığı çifti saplantılı bir merakla izleyip hayatlarında yer edinen Frances Jellico’nun tuhaf ve karanlık hikâyesini modern zamanların gizemli masallarından biri hâline getirerek aktarıyor.
Köprüye ulaştığımda balyozun sapını en ucundan iki elimle kavradım, kaldırıp taşa doğru salladım. Ne kadar hasar verdiğimi bilmiyorum fakat istediğim gibi, her şeyin göle düşmesi için yeterli değildi. Balyozu bir kez daha kaldıramayınca orada bıraktım; eve, sütunlu girişin altına, yolun karşısına doğru, iki yanı ağaçlarla kaplı geniş yol boyunca kiliseye yürüdüm.
Hatırlamıyorum ama bana, Victor’ın beni kanlı ellerimle burada bulduğu söylendi.
Frances Jellico, Bay Liebermann’ın satın aldığı Lyntons mâlikanesinin mimarisiyle ilgili rapor yazmak üzere, 1969 yazında bir İngiliz kasabası olan Lyntons’a gelir. Kasvetli ve harap olduğu kadar büyüleyici bir atmosfere de sahip kır evinin çatı katındaki banyosunda bir gözetleme deliği olduğunu keşfeden Frances, alt katta yaşayan Cara ve Peter’ı gözetlemeye başlar, fakat onun için asıl sürpriz, bu çiftin kendisini tanımak istemesi olur. Hayatında ilk kez bir evi ve arkadaşları olduğunu düşünen Frances, Cara ve Peter’la unutulmaz bir yaz geçirecektir. Ancak zamanla, bir şeylerin yolunda gitmediğini; gerçek ile yalanın, doğru ile yanlışın sınırlarının bulanık olduğunu fark eder: Cara’nın anlattığı hikâyelerin ne kadarı doğrudur? Peter’ın bu hikâyelerdeki yeri nedir? Frances’in Cara’nın hayatındaki rolü nedir? Ve en nihayetinde gerçekler gün yüzüne çıkacak mıdır?
Her şey gitgide karmaşık bir hâl alırken, küçük yalanlara korkunç bir suç da eklenir; hepsinin hayatını derinden etkileyecek, dehşet verici bir günah… Acı Portakal, harap bir kır evinde tanıştığı çifti saplantılı bir merakla izleyip hayatlarında yer edinen Frances Jellico’nun tuhaf ve karanlık hikâyesini modern zamanların gizemli masallarından biri hâline getirerek aktarıyor.