Yaşadığımız dünyada “Adalet” olarak bize sunulan nedir?
Alman hukukçusu Hans Kelsen’e göre, “Başka hiçbir soru, bu kadar tutkulu bir şekilde tartışılmamış; başka hiçbir soru böylesine çok kan ve gözyaşı dökülmesine sebep olmamış ve başka hiçbir soru Eflatun’dan Kant’a en ünlü düşünürlerin yoğun ilgisine konu olmamıştır. Ancak başka hiçbir soru bugün, diğer zamanlarda olmadığı kadar da cevapsız kalmamıştır.” Konuya eğilen kimilerine göre insanda daha doğuştan var olan bir adalet duygusu bulunur. Kimi, “Haksızlığın önlenmesi adalettir” derken, pek çok hukukçu ve düşünür, adaletin göreceli bir kavram olduğunu, değer yargılarına dayandığını, değer yargılarının ise toplumlara ve zamana göre değiştiğini savunmaktadırlar. Öte yandan, genelde konuya eğilenler, adaleti “Toplumsal Sözleşme” kuramına dayandırmaktadırlar. Ne var ki, tarih boyunca insanların çok büyük bir bölümü, bu düzenin ve yasalar ağının adaletsiz olduğunu öne sürerek yerlerine adaletli bir düzenin geçirilmesini isteyip durmuşlardır. Bu gibi anlayışlardan hangisinden yana olursanız, adalet tanımınız da ona göre değişik olacaktır.
İşte, bu kitapta incelenen; sisler içinde kaybolmuş, bu yüzden de ne olduğu anlaşılamayan, sis dağılacak gibi olduğunda ise görülen şeyin ne olduğu üzerinde görüş birliğine varılamayan “Adalet” kavramıdır.
Yaşadığımız dünyada “Adalet” olarak bize sunulan nedir?
Alman hukukçusu Hans Kelsen’e göre, “Başka hiçbir soru, bu kadar tutkulu bir şekilde tartışılmamış; başka hiçbir soru böylesine çok kan ve gözyaşı dökülmesine sebep olmamış ve başka hiçbir soru Eflatun’dan Kant’a en ünlü düşünürlerin yoğun ilgisine konu olmamıştır. Ancak başka hiçbir soru bugün, diğer zamanlarda olmadığı kadar da cevapsız kalmamıştır.” Konuya eğilen kimilerine göre insanda daha doğuştan var olan bir adalet duygusu bulunur. Kimi, “Haksızlığın önlenmesi adalettir” derken, pek çok hukukçu ve düşünür, adaletin göreceli bir kavram olduğunu, değer yargılarına dayandığını, değer yargılarının ise toplumlara ve zamana göre değiştiğini savunmaktadırlar. Öte yandan, genelde konuya eğilenler, adaleti “Toplumsal Sözleşme” kuramına dayandırmaktadırlar. Ne var ki, tarih boyunca insanların çok büyük bir bölümü, bu düzenin ve yasalar ağının adaletsiz olduğunu öne sürerek yerlerine adaletli bir düzenin geçirilmesini isteyip durmuşlardır. Bu gibi anlayışlardan hangisinden yana olursanız, adalet tanımınız da ona göre değişik olacaktır.
İşte, bu kitapta incelenen; sisler içinde kaybolmuş, bu yüzden de ne olduğu anlaşılamayan, sis dağılacak gibi olduğunda ise görülen şeyin ne olduğu üzerinde görüş birliğine varılamayan “Adalet” kavramıdır.