“Güneş sıcacık parlıyordu. Rengârenk çiçeklerle bezeli kır yolu onu heyecanlandırıyor, giderek uzaklara, daha uzaklara çağırıyordu. Yürüdükçe yürüdü. Çiçekleri kokladı. Annesinden öğrendiği otlardan tattı. Sonra bir şarkı uydurdu:
Yaşasın, hop yaşasın, büyümek ne güzelmiş!
Tek başına dolaşmak dünyalara değermiş.
Bak, burası kır yolu, şurada da asfalt var.
Az ötede ağaçlar, yanından ırmak akar.
İşte dünya bu kadar!
Bunu bilmekte ne var?”
“Güneş sıcacık parlıyordu. Rengârenk çiçeklerle bezeli kır yolu onu heyecanlandırıyor, giderek uzaklara, daha uzaklara çağırıyordu. Yürüdükçe yürüdü. Çiçekleri kokladı. Annesinden öğrendiği otlardan tattı. Sonra bir şarkı uydurdu:
Yaşasın, hop yaşasın, büyümek ne güzelmiş!
Tek başına dolaşmak dünyalara değermiş.
Bak, burası kır yolu, şurada da asfalt var.
Az ötede ağaçlar, yanından ırmak akar.
İşte dünya bu kadar!
Bunu bilmekte ne var?”