İnsan belleği yüktür. Ve bu yükü beraberinde taşımakla yükümlüdür. Yaratmaksa iki kere yaşamaktır. Dünyanın tozlu perdesini aralarken insan kendi yükünü bilinçli olarak sırtlanır. Yazgısı onun yaşamının yüküdür artık. Başkaldırı ise, yazgının insan eliyle yeniden biçimlenme şeklidir. İnsan öldüğünde yükünü bulmuş ve bu yükü sırtlanmıştır. Ah! Aysel Ah! Bilinçli bir sırtlanmayı, anlamlı bir gayreti beraberinde getirir. Yaşama bakış açısıyla yazar kendi yükünü taşırken onu özgürleştiren şey tam da budur. Anlam yükünü fark etmesiyle başlayan ikinci yaşamı, yaratma gücü, imgeler biçiminde oluşur, Ah! Aysel Ah! Öykülerinde. Fedakâr bir anneyi, absürt bir yaşamı, çektikleri acıya rağmen yaşamakta ısrar eden kadınları, duyarsız bir toplumu, yitik değerleri ve aile bağları üzerinedir. Şiir tadında yazılmış öyküler: Gerçekle düşün birbirine sarıldığı, konuşma dilinin rahatlığıyla okuyucunun sarsıldığı, bilinç akışı tekniğiyle hikayelerin sorgulandığı on dokuz ayrı öykü üzerinedir.
Yazarın Panu kitaptan çıkan THEBAİ adlı romanı ve Bir Ayna Dört Kadın adlı bir öykü kitabı daha vardır.
“Kız da ona meyilli gibi, gülüyor görünce, terliğini ayağından çıkarıp çıplak ayağıyla okşuyor diğer bacağını, eteğini hafif yukarı kaldırdı mı gökyüzüne bakar gibi gülümser ona, verir güzel yüzünü kızıl güneşe? Evlerinin önündeki taş basamakta tarar kız saçlarını. Kardeşinin elinde kırık bir bebek, tatlı tatlı mırıldanır ikisi de…Aysel'in sesi de kendi gibi güzeldir. Kardeşinin keçeleşmiş saçlarını kırık bir tarakla tararken yanık bir türkü söyler. Apartmana yorgun girer Mustafa karşı bakkalda poz kestikten sonra mahalle kızlarına. Aysel yıkık ahşap evlerinin önünü süpürecek birazdan, başını kaldırıp pencereye Mustafa'ya bakacak. Günebakan çiçeği gibi Aysel, nereye dönse güneş orada... Ah be Aysel’ der kavruk Mustafa; babası almaz bu kızı ona. Yine de bir yolunu buldu girdi ama kızın evine.”
İnsan belleği yüktür. Ve bu yükü beraberinde taşımakla yükümlüdür. Yaratmaksa iki kere yaşamaktır. Dünyanın tozlu perdesini aralarken insan kendi yükünü bilinçli olarak sırtlanır. Yazgısı onun yaşamının yüküdür artık. Başkaldırı ise, yazgının insan eliyle yeniden biçimlenme şeklidir. İnsan öldüğünde yükünü bulmuş ve bu yükü sırtlanmıştır. Ah! Aysel Ah! Bilinçli bir sırtlanmayı, anlamlı bir gayreti beraberinde getirir. Yaşama bakış açısıyla yazar kendi yükünü taşırken onu özgürleştiren şey tam da budur. Anlam yükünü fark etmesiyle başlayan ikinci yaşamı, yaratma gücü, imgeler biçiminde oluşur, Ah! Aysel Ah! Öykülerinde. Fedakâr bir anneyi, absürt bir yaşamı, çektikleri acıya rağmen yaşamakta ısrar eden kadınları, duyarsız bir toplumu, yitik değerleri ve aile bağları üzerinedir. Şiir tadında yazılmış öyküler: Gerçekle düşün birbirine sarıldığı, konuşma dilinin rahatlığıyla okuyucunun sarsıldığı, bilinç akışı tekniğiyle hikayelerin sorgulandığı on dokuz ayrı öykü üzerinedir.
Yazarın Panu kitaptan çıkan THEBAİ adlı romanı ve Bir Ayna Dört Kadın adlı bir öykü kitabı daha vardır.
“Kız da ona meyilli gibi, gülüyor görünce, terliğini ayağından çıkarıp çıplak ayağıyla okşuyor diğer bacağını, eteğini hafif yukarı kaldırdı mı gökyüzüne bakar gibi gülümser ona, verir güzel yüzünü kızıl güneşe? Evlerinin önündeki taş basamakta tarar kız saçlarını. Kardeşinin elinde kırık bir bebek, tatlı tatlı mırıldanır ikisi de…Aysel'in sesi de kendi gibi güzeldir. Kardeşinin keçeleşmiş saçlarını kırık bir tarakla tararken yanık bir türkü söyler. Apartmana yorgun girer Mustafa karşı bakkalda poz kestikten sonra mahalle kızlarına. Aysel yıkık ahşap evlerinin önünü süpürecek birazdan, başını kaldırıp pencereye Mustafa'ya bakacak. Günebakan çiçeği gibi Aysel, nereye dönse güneş orada... Ah be Aysel’ der kavruk Mustafa; babası almaz bu kızı ona. Yine de bir yolunu buldu girdi ama kızın evine.”