Anadolu'nun dört bir yanına kurulan fabrikalar istihdam yaratmanın çok ötesinde işçilerin sosyal ve kültürel dönüşümünü de hedefleyen, kentte yaşayanların da hayatına değen, hayatını zenginleştiren, kentin ekonomik, sosyal kültürel ilişkilerinin biçimlenmesinde lokomotif işlevi gören fabrikalardı. Fabrikayla birlikte kurulan, işçi lojmanları, okul, kütüphane, sağlık üniteleri, dinlenme tesisleri, tatil kampları, tüketim kooperatifleri, çocuk parkı, sinema ve spor salonlarıyla, tiyatro grupları, müzik korolarıyla modern bir yaşam tarzının yerleştirilmesi hedefleniyordu. Ortak yaşam alanlarında, işçilere, ailelerine okuma yazma öğretiliyor, sinema, tiyatro, müzik ile tanıştırılıyor, kitap okuma, düzenli spor yapma alışkanlığı kazandırılmaya çalışılıyordu. Yapılmak istenilen fabrika eksenli bir sosyal kalkınma modeliydi.
Özelleştirme politikaları, işçileri işsiz bırakmanın, onların hayatını altüst etmenin, geleceğini, güvencesini elinden almanın yanı sıra bu sosyal kalkınma modelini de toprağa gömdü. Sanayisini kaybeden kentler, örneğin turizm gibi iktisadi olarak başka bir seçenek bulmuş olsa bile kente ruh veren sosyal, kültürel donatılardan mahrum hale geldi. Bir anlamda ruhunu kaybeden şehirler çürümeye yüz tuttu.
Zafer Aydın
Anadolu'nun dört bir yanına kurulan fabrikalar istihdam yaratmanın çok ötesinde işçilerin sosyal ve kültürel dönüşümünü de hedefleyen, kentte yaşayanların da hayatına değen, hayatını zenginleştiren, kentin ekonomik, sosyal kültürel ilişkilerinin biçimlenmesinde lokomotif işlevi gören fabrikalardı. Fabrikayla birlikte kurulan, işçi lojmanları, okul, kütüphane, sağlık üniteleri, dinlenme tesisleri, tatil kampları, tüketim kooperatifleri, çocuk parkı, sinema ve spor salonlarıyla, tiyatro grupları, müzik korolarıyla modern bir yaşam tarzının yerleştirilmesi hedefleniyordu. Ortak yaşam alanlarında, işçilere, ailelerine okuma yazma öğretiliyor, sinema, tiyatro, müzik ile tanıştırılıyor, kitap okuma, düzenli spor yapma alışkanlığı kazandırılmaya çalışılıyordu. Yapılmak istenilen fabrika eksenli bir sosyal kalkınma modeliydi.
Özelleştirme politikaları, işçileri işsiz bırakmanın, onların hayatını altüst etmenin, geleceğini, güvencesini elinden almanın yanı sıra bu sosyal kalkınma modelini de toprağa gömdü. Sanayisini kaybeden kentler, örneğin turizm gibi iktisadi olarak başka bir seçenek bulmuş olsa bile kente ruh veren sosyal, kültürel donatılardan mahrum hale geldi. Bir anlamda ruhunu kaybeden şehirler çürümeye yüz tuttu.
Zafer Aydın