
Bu çalışma; üç farklı problemi, Ahlak Felsefesi’ni, Nietzsche’yi ve Postmodernizm’i birbirleriyle ilişkisel bir biçimde irdelemeyi amaçlamakla birlikte, çeşitli filozofların fikirleri üzerinden farklı birçok konuya eğilmekte, Nietzsche’yi postmodernizmi önceleyen bir filozof olarak ele almakla yetinmek yerine, geçmişe ve çağımıza damgasını vuran filozoflarla bir bütün olarak değerlendirmektedir. Nietzsche’nin yaşamdan yana koyduğu tavrı ve Batı felsefesi eleştirisini postmodernizmin çıkış noktalarıyla birleştirmekle birlikte ilerlemecilik, üst anlatı ve hakikat gibi kavramlar üzerinden çağın krizini etik gerçeklik bağlamında tartışmaya açmaktadır. Çünkü insanlığın ulaştığı aşamayı Nietzsche’nin öngörüsündeki nihilizmi anımsatmakla birlikte, hakikat ve yanılsama, gerçek ve kurgu arasındaki duvar hiç olmadığı kadar zedelenmektedir. İnsan yaşamın anlamı ve amacı konusunda eski dayanaklarını yitirmekte, kimi kavramlar üzerinde şüpheye düşmektedir. Dolayısıyla dünyayı anlamlandırma projelerinin insan gerçeği ve yaşam noktasında yetersiz kalışı, yeni bir gerçeğe adım attığımızı göstermekte, bu da kendisini postmodernizm olarak ortaya koymaktadır. Aydınlanmacı felsefeden farklı olarak postmodernizm, kavramların egemenliğinden kopuşu temsil eder. Nietzsche’nin aklın, geleneksel düşünme biçiminin ürünü olan iyi-kötü ile beraberinde hakikatin putlaştırılmasına karşı yaşamdan yanalığı postmodernizmi öncelemekte; önemli bir problem olarak ilerlemeci tasarılar doğrultusunda ‘şimdi’nin yitirilişi ise etik bir problem olarak kendisini çalışma boyunca farklı bağlamlarda göstermektedir.
Bu çalışma; üç farklı problemi, Ahlak Felsefesi’ni, Nietzsche’yi ve Postmodernizm’i birbirleriyle ilişkisel bir biçimde irdelemeyi amaçlamakla birlikte, çeşitli filozofların fikirleri üzerinden farklı birçok konuya eğilmekte, Nietzsche’yi postmodernizmi önceleyen bir filozof olarak ele almakla yetinmek yerine, geçmişe ve çağımıza damgasını vuran filozoflarla bir bütün olarak değerlendirmektedir. Nietzsche’nin yaşamdan yana koyduğu tavrı ve Batı felsefesi eleştirisini postmodernizmin çıkış noktalarıyla birleştirmekle birlikte ilerlemecilik, üst anlatı ve hakikat gibi kavramlar üzerinden çağın krizini etik gerçeklik bağlamında tartışmaya açmaktadır. Çünkü insanlığın ulaştığı aşamayı Nietzsche’nin öngörüsündeki nihilizmi anımsatmakla birlikte, hakikat ve yanılsama, gerçek ve kurgu arasındaki duvar hiç olmadığı kadar zedelenmektedir. İnsan yaşamın anlamı ve amacı konusunda eski dayanaklarını yitirmekte, kimi kavramlar üzerinde şüpheye düşmektedir. Dolayısıyla dünyayı anlamlandırma projelerinin insan gerçeği ve yaşam noktasında yetersiz kalışı, yeni bir gerçeğe adım attığımızı göstermekte, bu da kendisini postmodernizm olarak ortaya koymaktadır. Aydınlanmacı felsefeden farklı olarak postmodernizm, kavramların egemenliğinden kopuşu temsil eder. Nietzsche’nin aklın, geleneksel düşünme biçiminin ürünü olan iyi-kötü ile beraberinde hakikatin putlaştırılmasına karşı yaşamdan yanalığı postmodernizmi öncelemekte; önemli bir problem olarak ilerlemeci tasarılar doğrultusunda ‘şimdi’nin yitirilişi ise etik bir problem olarak kendisini çalışma boyunca farklı bağlamlarda göstermektedir.