Yaşamın her alanında kadın ya da erkek olarak değil insan olarak muamele görme ve fırsat eşitliği hakkı, etik ve demokratik bir içerime sahiptir. İnsan olarak muamele görme ve fırsat eşitliği hakkı, doğrudan insan onuruna saygıyı imler. İnsan onuruna saygı modern demokratik düşüncenin merkezinde yer alır ve eşitlik nosyonuna dayanır. Eşitlik nosyonu hem demokrasinin hem de liberal feminizmin kesişme noktasını oluşturur. Eşitlik ilkesine ters düşen cinsiyetler arasındaki hiyerarşi, kadının erkeğe t?bi addedilmesi insan toplumunun yarısını oluşturan kadınların insan onurunun hiçe sayıldığının doğrudan bir göstergesidir. Geçmişten beri süregelen tarihsel bir adaletsizlik olan cinsiyetlerin eşitsizliği ve bu eşitsizliğin hep yeniden üretilmesi en belirgin olarak toplumun temel yapı taşı olarak kabul edilen aile kurumunda karşımıza çıkmaktadır.
Elinizdeki bu kitap, ataerkil toplumsal yaşamın bir tür izdüşümü olan aile içi yaşamda görülen ve doğal olduğu kabul edilen cinsiyetler arasındaki eşitsizlik ve adaletsizliklerin, kadının erkek karşısındaki ikincil konumunun, 21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız bu dönemde de hala sorgulanmaya muhtaç olduğu düşüncesinden doğmuştur. Aile kurumunda adalet ve eşitlik konusunu kendisine temel sorunsal edinmiş olan bu çalışma, söz konusu sorunsalı 20. yüzyılın en önemli çağdaş liberal siyaset teorisyenlerinden biri olan John Rawls'un ve yine 20. yüzyılın çağdaş liberal feminist siyaset teorisyenlerinden biri olan Susan Moller Okin'in düşünceleri üzerinden açımlayarak tartışmıştır.
Yaşamın her alanında kadın ya da erkek olarak değil insan olarak muamele görme ve fırsat eşitliği hakkı, etik ve demokratik bir içerime sahiptir. İnsan olarak muamele görme ve fırsat eşitliği hakkı, doğrudan insan onuruna saygıyı imler. İnsan onuruna saygı modern demokratik düşüncenin merkezinde yer alır ve eşitlik nosyonuna dayanır. Eşitlik nosyonu hem demokrasinin hem de liberal feminizmin kesişme noktasını oluşturur. Eşitlik ilkesine ters düşen cinsiyetler arasındaki hiyerarşi, kadının erkeğe t?bi addedilmesi insan toplumunun yarısını oluşturan kadınların insan onurunun hiçe sayıldığının doğrudan bir göstergesidir. Geçmişten beri süregelen tarihsel bir adaletsizlik olan cinsiyetlerin eşitsizliği ve bu eşitsizliğin hep yeniden üretilmesi en belirgin olarak toplumun temel yapı taşı olarak kabul edilen aile kurumunda karşımıza çıkmaktadır.
Elinizdeki bu kitap, ataerkil toplumsal yaşamın bir tür izdüşümü olan aile içi yaşamda görülen ve doğal olduğu kabul edilen cinsiyetler arasındaki eşitsizlik ve adaletsizliklerin, kadının erkek karşısındaki ikincil konumunun, 21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız bu dönemde de hala sorgulanmaya muhtaç olduğu düşüncesinden doğmuştur. Aile kurumunda adalet ve eşitlik konusunu kendisine temel sorunsal edinmiş olan bu çalışma, söz konusu sorunsalı 20. yüzyılın en önemli çağdaş liberal siyaset teorisyenlerinden biri olan John Rawls'un ve yine 20. yüzyılın çağdaş liberal feminist siyaset teorisyenlerinden biri olan Susan Moller Okin'in düşünceleri üzerinden açımlayarak tartışmıştır.