Bilgi ile bilgelik arasında ne tür bir fark var? Bilgelikle, çok bilgi sahibi olmayı değil, bir tür yaşam anlayışı sahibi olmayı kastederiz. Felsefe de kelime anlamı olarak “bilgelik sevgisi” demek. İnsan dünyasında yaşayan kişiler birer nesne değil, öznedirler. Birbirleriyle diyaloğa, ilişkiye girerler, eylemlerde bulunurlar, dünyalarında kişi, özne, sorumluluk, özgürlük, ahlak gibi kavramlar vardır. Scruton, bu dünyanın ve kavramlarının bilimin nedenler ve sonuçlar arayan dünyası tarafından tam olarak anlaşılamayacağı, insan dünyasını bilimsel çerçeveye sokma çabasının da bu dünyayı zedelediği, değerini ve etkinliğini düşürdüğü fikrindedir. Peki, bilgi edinmek için bilimin en doğru yolu bize gösterdiği bu çağda felsefeye düşen rol ne oluyor? Felsefenin bilimle derin bağları olmasına rağmen, hatta bilim felsefenin içinden çıkmış olsa da, felsefe beşeri bir disiplin sayılır. Geleneksel anlayışımıza göre, felsefenin uğraştığı konular olan bilginin ve dünyanın yapısı, ahlak, estetik, mutluluk hakkında bilimin söylediklerinden daha fazlasını felsefe söyler; bunlar, daha ziyade, felsefenin alanına giren konulardır. Scruton’un bu kitapta yapmaya çalıştığı şey, her şeyin tek bir açıklamasının bulunabileceğini savunan dar ve sınırlı dünya görüşlerinin karşısında, insan yaşamını merkeze alan geleneksel felsefi yaklaşımı savunmak olarak görülebilir. Felsefeyi, yaşamda kendisini gerçekleştiren bir uğraş olarak göstermesiyle, felsefeyle dolu yaşama “dostça” bir bakış açısı geliştirmemize kapı aralıyor.
Bizi bilgeliğe ulaştıracak olan şeylerin çağrısına kulak kabartmamız gerekmektedir ve bunlar, gündelik yaşamda bizi her daim etkisi altında bırakan özgürlük, Tanrı, gerçeklik, ahlak, seks, müzik ve tarih gibi konulardır. Can alıcı bu konuları düşünmekten ve sorgulamaktan korkmayan cesur okuyucular için Scruton muazzam bir kitap sunuyor!
Bilgi ile bilgelik arasında ne tür bir fark var? Bilgelikle, çok bilgi sahibi olmayı değil, bir tür yaşam anlayışı sahibi olmayı kastederiz. Felsefe de kelime anlamı olarak “bilgelik sevgisi” demek. İnsan dünyasında yaşayan kişiler birer nesne değil, öznedirler. Birbirleriyle diyaloğa, ilişkiye girerler, eylemlerde bulunurlar, dünyalarında kişi, özne, sorumluluk, özgürlük, ahlak gibi kavramlar vardır. Scruton, bu dünyanın ve kavramlarının bilimin nedenler ve sonuçlar arayan dünyası tarafından tam olarak anlaşılamayacağı, insan dünyasını bilimsel çerçeveye sokma çabasının da bu dünyayı zedelediği, değerini ve etkinliğini düşürdüğü fikrindedir. Peki, bilgi edinmek için bilimin en doğru yolu bize gösterdiği bu çağda felsefeye düşen rol ne oluyor? Felsefenin bilimle derin bağları olmasına rağmen, hatta bilim felsefenin içinden çıkmış olsa da, felsefe beşeri bir disiplin sayılır. Geleneksel anlayışımıza göre, felsefenin uğraştığı konular olan bilginin ve dünyanın yapısı, ahlak, estetik, mutluluk hakkında bilimin söylediklerinden daha fazlasını felsefe söyler; bunlar, daha ziyade, felsefenin alanına giren konulardır. Scruton’un bu kitapta yapmaya çalıştığı şey, her şeyin tek bir açıklamasının bulunabileceğini savunan dar ve sınırlı dünya görüşlerinin karşısında, insan yaşamını merkeze alan geleneksel felsefi yaklaşımı savunmak olarak görülebilir. Felsefeyi, yaşamda kendisini gerçekleştiren bir uğraş olarak göstermesiyle, felsefeyle dolu yaşama “dostça” bir bakış açısı geliştirmemize kapı aralıyor.
Bizi bilgeliğe ulaştıracak olan şeylerin çağrısına kulak kabartmamız gerekmektedir ve bunlar, gündelik yaşamda bizi her daim etkisi altında bırakan özgürlük, Tanrı, gerçeklik, ahlak, seks, müzik ve tarih gibi konulardır. Can alıcı bu konuları düşünmekten ve sorgulamaktan korkmayan cesur okuyucular için Scruton muazzam bir kitap sunuyor!