Geleneğin dine dönüştürülmesiyle birlikte; özgünlüğün, bütünlüğün ve hakikat bilincinin kaybı da bir şekilde meşrulaştırılmış oluyor. Müslüman halklar yüzyıllardır, her şeyin bir gün yeniden ve kendiliğinden aşılabileceği yönünde, uzlaşmacı umutlar içerisinde yaşadılar; bu nedenle de her şeyin, ancak bilinçli, kararlı, sorumlu, içtenlikli, nitelikli, büyük ve kapsamlı dayanışmalar temelinde gerçekleştirilebilecek yoğun mücadelelerle iyileştirilebileceğine ilişkin gerçek umutlara ve gerçek farkındalıklara ihtiyaç duymadılar. İslam’ın barbarca ve zalimce vulgarize edilmesi, Müslüman halkların uzlaşmacı umutlarla bütünleşmesi sonucunu doğurdu. Günümüzde, İslami düşünce/kültür/edebiyat ve ilahiyat hayatının konformist/geleneksel/yerli/milli söylemin ve iktidar alanının içinden konuşmaya/yazmaya devam etmesi de, bu uzlaşmacı umutlarla yakından ilgilidir. Uzlaşmacı umutları sistematik biçimde yaşatan edilgen kültür, hakikatin sorumluluğunu taşıyabilecek bir iradeye sahip olmadığı için böyle hareket eder. Uzlaşmacı umutlarla yaşanan hayatlar, düşünmeyi öğrenmeden yaşanan ve tüketilen hayatlardır. Çok aziz İslam’ın keyfî bir biçimde vulgarize edilmesiyle birlikte, İslam algısının, İslami bütünlük algısının, ümmet algısının, tarih ve dünya algısının, kesintiye uğratıldığını bilmek hayati önemi olan bir konudur.
Geleneğin dine dönüştürülmesiyle birlikte; özgünlüğün, bütünlüğün ve hakikat bilincinin kaybı da bir şekilde meşrulaştırılmış oluyor. Müslüman halklar yüzyıllardır, her şeyin bir gün yeniden ve kendiliğinden aşılabileceği yönünde, uzlaşmacı umutlar içerisinde yaşadılar; bu nedenle de her şeyin, ancak bilinçli, kararlı, sorumlu, içtenlikli, nitelikli, büyük ve kapsamlı dayanışmalar temelinde gerçekleştirilebilecek yoğun mücadelelerle iyileştirilebileceğine ilişkin gerçek umutlara ve gerçek farkındalıklara ihtiyaç duymadılar. İslam’ın barbarca ve zalimce vulgarize edilmesi, Müslüman halkların uzlaşmacı umutlarla bütünleşmesi sonucunu doğurdu. Günümüzde, İslami düşünce/kültür/edebiyat ve ilahiyat hayatının konformist/geleneksel/yerli/milli söylemin ve iktidar alanının içinden konuşmaya/yazmaya devam etmesi de, bu uzlaşmacı umutlarla yakından ilgilidir. Uzlaşmacı umutları sistematik biçimde yaşatan edilgen kültür, hakikatin sorumluluğunu taşıyabilecek bir iradeye sahip olmadığı için böyle hareket eder. Uzlaşmacı umutlarla yaşanan hayatlar, düşünmeyi öğrenmeden yaşanan ve tüketilen hayatlardır. Çok aziz İslam’ın keyfî bir biçimde vulgarize edilmesiyle birlikte, İslam algısının, İslami bütünlük algısının, ümmet algısının, tarih ve dünya algısının, kesintiye uğratıldığını bilmek hayati önemi olan bir konudur.