Aklın İşlevi, son dönemde yeniden rağbet gören süreç felsefesinin öncüsü olan Alfred North Whitehead’in 1929 yılında Princeton Üniversitesi’nde verdiği seminerleri bir araya getiriyor.
Bu seminerlerinde Whitehead aklın işlevini yaşam mücadelesinde üç basamaklı bir merdivende yukarı tırmanmak şeklinde tanımlıyor: yaşamak, iyi yaşamak, daha iyi yaşamak. Bu tırmanışın imkânı ise, Whitehead’e göre, Pratik Akıl’dan özenle ayırdığı ve etkili bir şekilde kullanılan Spekülatif Akıl’a dayanıyor. Whitehead bu seminerlerinde hem filozofları hem bilim insanlarını yöntemlerine fazla güvenmemeleri konusunda uyarıyor, zira “insanlığın başına gelen en büyük felaketlerden bazıları iyi bir yöntembilime sahip olanların dar kafalılığından kaynaklanmıştır”.
“Spekülatif Akıl özünde yöntemle kısıtlanmamıştır. Spekülatif Aklın işlevi, sınırlı nedenlerin ötesindeki genel nedenlere erişmek; tüm yöntemleri, ancak her yöntemi aşarak kavranabilecek bir doğada birbiriyle eşgüdümlü olarak anlamaktır. Bu sonsuz ideale insanın sınırlı zekâsıyla asla erişilemez. Fakat insanları hayvanlardan ve bazı insanları da diğerlerinden ayıran şey, titrek ve sönük bir ışıkla parlayan rahatsız edici bir unsurun doğalarında bulunmasıdır: Erişilemez olanın peşinden gitme arzusudur bu. Bu unsur soyları ileriye, bazen de yıkımlarına doğru harekete geçirmiş sonsuzluğun dokunuşudur; kendine çağıran ışığa – şeylerin son ereğine giden güneşe ve şeylerin kaynağından doğan güneşe – yöneliştir.”
Aklın İşlevi, son dönemde yeniden rağbet gören süreç felsefesinin öncüsü olan Alfred North Whitehead’in 1929 yılında Princeton Üniversitesi’nde verdiği seminerleri bir araya getiriyor.
Bu seminerlerinde Whitehead aklın işlevini yaşam mücadelesinde üç basamaklı bir merdivende yukarı tırmanmak şeklinde tanımlıyor: yaşamak, iyi yaşamak, daha iyi yaşamak. Bu tırmanışın imkânı ise, Whitehead’e göre, Pratik Akıl’dan özenle ayırdığı ve etkili bir şekilde kullanılan Spekülatif Akıl’a dayanıyor. Whitehead bu seminerlerinde hem filozofları hem bilim insanlarını yöntemlerine fazla güvenmemeleri konusunda uyarıyor, zira “insanlığın başına gelen en büyük felaketlerden bazıları iyi bir yöntembilime sahip olanların dar kafalılığından kaynaklanmıştır”.
“Spekülatif Akıl özünde yöntemle kısıtlanmamıştır. Spekülatif Aklın işlevi, sınırlı nedenlerin ötesindeki genel nedenlere erişmek; tüm yöntemleri, ancak her yöntemi aşarak kavranabilecek bir doğada birbiriyle eşgüdümlü olarak anlamaktır. Bu sonsuz ideale insanın sınırlı zekâsıyla asla erişilemez. Fakat insanları hayvanlardan ve bazı insanları da diğerlerinden ayıran şey, titrek ve sönük bir ışıkla parlayan rahatsız edici bir unsurun doğalarında bulunmasıdır: Erişilemez olanın peşinden gitme arzusudur bu. Bu unsur soyları ileriye, bazen de yıkımlarına doğru harekete geçirmiş sonsuzluğun dokunuşudur; kendine çağıran ışığa – şeylerin son ereğine giden güneşe ve şeylerin kaynağından doğan güneşe – yöneliştir.”