İlk bakışta hiçbir şey insan davranışının formalitelerinden daha önemsiz görünmez, fakat yine de insanların daha fazla önem verdiği başka bir şey yoktur… Bu sebeple toplumsal ve siyasi sistemlerin görgü kuralları üzerindeki etkisi, ciddi bir araştırmayı gerektirmektedir.
- Alexis de Tocqueville (1805-1859)
Alafranga… Otuz-kırk seneden beri bu kelimenin ziyaret etmediği ağız mı kalmıştır? Her ağızdan olur olmaz münasebetler üzerine bir “alafranga” sözüdür çıkar. Bazen bu sözün kuvveti bir hükm-i kat’i derecesine varır: “Alafranga imiş…” Artık buna kim itiraz edebilir.
- Ahmed Midhat (1844-1912)
Osmanlı adab-ı muaşeret kitapları belirli bir muhatap kitle için görgü ve davranış kurallarını belirleyen rehberlerdir. Alafranga Halleri’nde Fatma Tunç Yaşar, geç dönem Osmanlı adab-ı muaşeret kitaplarının bağlamını, içeriğini ve gündemini, dönemin sosyo-politik ve kültürel atmosferi çerçevesinde inceliyor ve bunu yaparken modernleşme paradigmasının dar çerçevesine hapsolmaktan bilhassa kaçınıyor. Bu literatürün ortaya çıkışını Batılılaşma, modernleşme ve medenileşme gibi süreçlerin bir parçası ya da sonucu olarak değil; idealleri, özlemleri ve beklentileriyle Osmanlı adab-ı muaşeret yazarlarının bu süreçler ile farklı yüzleşme ve tavır alma çabaları olarak okuyor.
İlk bakışta hiçbir şey insan davranışının formalitelerinden daha önemsiz görünmez, fakat yine de insanların daha fazla önem verdiği başka bir şey yoktur… Bu sebeple toplumsal ve siyasi sistemlerin görgü kuralları üzerindeki etkisi, ciddi bir araştırmayı gerektirmektedir.
- Alexis de Tocqueville (1805-1859)
Alafranga… Otuz-kırk seneden beri bu kelimenin ziyaret etmediği ağız mı kalmıştır? Her ağızdan olur olmaz münasebetler üzerine bir “alafranga” sözüdür çıkar. Bazen bu sözün kuvveti bir hükm-i kat’i derecesine varır: “Alafranga imiş…” Artık buna kim itiraz edebilir.
- Ahmed Midhat (1844-1912)
Osmanlı adab-ı muaşeret kitapları belirli bir muhatap kitle için görgü ve davranış kurallarını belirleyen rehberlerdir. Alafranga Halleri’nde Fatma Tunç Yaşar, geç dönem Osmanlı adab-ı muaşeret kitaplarının bağlamını, içeriğini ve gündemini, dönemin sosyo-politik ve kültürel atmosferi çerçevesinde inceliyor ve bunu yaparken modernleşme paradigmasının dar çerçevesine hapsolmaktan bilhassa kaçınıyor. Bu literatürün ortaya çıkışını Batılılaşma, modernleşme ve medenileşme gibi süreçlerin bir parçası ya da sonucu olarak değil; idealleri, özlemleri ve beklentileriyle Osmanlı adab-ı muaşeret yazarlarının bu süreçler ile farklı yüzleşme ve tavır alma çabaları olarak okuyor.