17. yüzyıl Barok çağının Otuz Sene Savaşları'ndan perişan bir halde çıkan insanı, sonunda aşırı mezhep taraftarlığının ve öbür dünyaya dönük bir pesimizmin kendisine yararı olmadığını anlamıştır. Artık takip edilmesi gerekli tek bir yol vardır, o da akıl yoludur. 17. yüzyılda Fransa'da insanı düşünen varlık olarak nitelendiren Descartes'ın ve İngiltere'de duyumcu felsefesiyle akılcılığın temellerini atmış olan John Locke'un prensipleri ve etkileri ancak 18. yüzyılda değerlendirilebilmiştir. Metafizik ve teoloji artık yerini akla, tecrübeye ve tabiat bilimlerine bırakmıştır. Almanya'da akılcı görüşün ilk belirtileri de 17. yüzyılda Leibniz'in felsefesinde kendini hissettirmiş ve bu görüşlerin de belirginleşmesi 18.yüzyıla rastlar.
Almanya'da Prusya kralı II. Frederik'in yönetimine rastlayan Aydınlanma çağının en belirleyici özelliği olan optimizm ilk ifadesini Leibniz'in Theodicee adlı eserinde bulur. Artık 18.yüzyılda tüm çabaların bir amacı vardır: İnsan ve onun mutluluğu. Leibniz'e göre dünya akla gelebilen dünyaların en mükemmelidir. Leibniz'in öğretisini halkın anlayacağı şekle sokan öğrencisi Christian Wolff olmuştur. Wolff için önemli iki şey vardır: Sağduyu ve insanın mutluluğunun kaynağı olarak nitelendirdiği erdem. En büyük amacı ise felsefeyi uygulanır hale sokmak, ondan pratik faydalar sağlamaktır.
Aydınlanmanın en karateristik tanımını ise Kant yapmıştır: İnsanın kendi suçu demek olan reşit olmama durumundan kurtuluşu. Kant ayrıca, Aydınlanma çağı insanına şu mesajı vermiştir: Sapere aude! - Kendi aklını kullanmaya cesaretin olsun! Kant, Leibniz, Wolff, Thomasius, Baumgarten gibi ünlü Alman filozofları Aydınlanmanın geliştiricisi olmuşlardır.
Alman düşünür Baron Cay von Brockdorff, bu eserinde Alman Aydınlanma Felsefesinin temel niteliğini, gelişimini, çeşitli yönlerini ve ayrıca tarih, edebiyat, tabii bilimler ve eğitim alanlarındaki etkilerini devrin önemli filozof, yazar, doğa bilimci ve pedagoglarının eserlerini inceleyerek okura tanıtmaktadır.
17. yüzyıl Barok çağının Otuz Sene Savaşları'ndan perişan bir halde çıkan insanı, sonunda aşırı mezhep taraftarlığının ve öbür dünyaya dönük bir pesimizmin kendisine yararı olmadığını anlamıştır. Artık takip edilmesi gerekli tek bir yol vardır, o da akıl yoludur. 17. yüzyılda Fransa'da insanı düşünen varlık olarak nitelendiren Descartes'ın ve İngiltere'de duyumcu felsefesiyle akılcılığın temellerini atmış olan John Locke'un prensipleri ve etkileri ancak 18. yüzyılda değerlendirilebilmiştir. Metafizik ve teoloji artık yerini akla, tecrübeye ve tabiat bilimlerine bırakmıştır. Almanya'da akılcı görüşün ilk belirtileri de 17. yüzyılda Leibniz'in felsefesinde kendini hissettirmiş ve bu görüşlerin de belirginleşmesi 18.yüzyıla rastlar.
Almanya'da Prusya kralı II. Frederik'in yönetimine rastlayan Aydınlanma çağının en belirleyici özelliği olan optimizm ilk ifadesini Leibniz'in Theodicee adlı eserinde bulur. Artık 18.yüzyılda tüm çabaların bir amacı vardır: İnsan ve onun mutluluğu. Leibniz'e göre dünya akla gelebilen dünyaların en mükemmelidir. Leibniz'in öğretisini halkın anlayacağı şekle sokan öğrencisi Christian Wolff olmuştur. Wolff için önemli iki şey vardır: Sağduyu ve insanın mutluluğunun kaynağı olarak nitelendirdiği erdem. En büyük amacı ise felsefeyi uygulanır hale sokmak, ondan pratik faydalar sağlamaktır.
Aydınlanmanın en karateristik tanımını ise Kant yapmıştır: İnsanın kendi suçu demek olan reşit olmama durumundan kurtuluşu. Kant ayrıca, Aydınlanma çağı insanına şu mesajı vermiştir: Sapere aude! - Kendi aklını kullanmaya cesaretin olsun! Kant, Leibniz, Wolff, Thomasius, Baumgarten gibi ünlü Alman filozofları Aydınlanmanın geliştiricisi olmuşlardır.
Alman düşünür Baron Cay von Brockdorff, bu eserinde Alman Aydınlanma Felsefesinin temel niteliğini, gelişimini, çeşitli yönlerini ve ayrıca tarih, edebiyat, tabii bilimler ve eğitim alanlarındaki etkilerini devrin önemli filozof, yazar, doğa bilimci ve pedagoglarının eserlerini inceleyerek okura tanıtmaktadır.