Berlin Duvarı 1961'de yükseldi. Doğu Berlin'den günübirlik çalışmaya gelen emekçilerin önü birdenbire kesildi. Böylece Türkiye'den göçmenlerin ‘ek' işgücü olarak çağrılmasıyla sıra dışı bir serüven başladı. Emek göçünün failleriydi onlar. Savaş yorgunu, enkaz halindeki Almanya'yı yeniden canlandırabilmek için, yaşamlarını, ailelerini, anılarını, ‘ev'lerini, geride, anavatanda bırakarak, gelecekleri ve aileleri için, umut içinde ama biraz da tedirginlik ve korkuyla, yepyeni bir yaşama doğru yola koyuldular. Sirkeci Garı'ndan davul zurna ile yolcu edilip, Almanya‘da coşkuyla karşılandılar.
Misafir işçilerdi onlar: bugün orada, yarın anavatanlarında. Oysa zaman içinde yabancı işçi ve göç kökenli vatandaş oldular. Çoğunun geri dönüş planları, ertelendikçe ertelendi, değişti ve günbegün kalıcılaştılar. Eş, çocuklar, torunlar, yeni nesiller…
Derken, bugün Almanya'da dördüncü nesle ulaştılar. Kalıcılaşmayla birlikte, çocukların eğitim sorunları gün yüzüne çıktı. Bunun yanında kimlik, aidiyet ve entegrasyon sorunları da. ‘Arada kalmış', ‘dejenere olmuş', ‘kayıp kuşak', ‘gurbetçi', ‘Almancı', ‘parçalanmış kimlikler', ‘kimlik krizi yaşayanlar', ‘tutunamayanlar' olarak nitelendirildiler. Kimlik bunalımı yaşayan, problemli bireyler olarak etiketlendiler/etiketlenmek istendiler. Acaba gerçekten böyle mi? Yoksa onlar diasporik kimlikleri sayesinde çok zengin bir kültüre mi sahipler? Akşam evde Türkiye'yi, sabah okulda Almanya'yı yaşayan öğrencilerin okulda gördükleri tarih, coğrafya ve vatandaşlık eğitimi dersleri onların yaşamları için nasıl çözümler üretiyor ya da gerilim alanları yaratıyor?
Almanya'da Kimlik, Aidiyet ve Türkiye Kökenli Öğrenciler kitabı zengin bir kültürel alaşıma ve dinamik, kendilerine özgü bir kimliğe sahip Türkiye kökenli öğrencilerin kimlik inşalarına ve aidiyet gelişimlerine, vatandaşlık eğitimi temelli derslerin katkılarının neler olduğunu belirlemek üzere yazıldı. Bu kitap, bu sürecin nasıl olduğunu, deneyim pratiklerini Almanya'da yine özne olarak Türkiye kökenlilere sorarak ortaya koyuyor.
İrem Pamuk bu kitabın, günümüzde göçmen kökenli tüm bireylerin yaşadığı kimlik problemlerine de farklı bakış açıları katmasını umut ediyor.
Berlin Duvarı 1961'de yükseldi. Doğu Berlin'den günübirlik çalışmaya gelen emekçilerin önü birdenbire kesildi. Böylece Türkiye'den göçmenlerin ‘ek' işgücü olarak çağrılmasıyla sıra dışı bir serüven başladı. Emek göçünün failleriydi onlar. Savaş yorgunu, enkaz halindeki Almanya'yı yeniden canlandırabilmek için, yaşamlarını, ailelerini, anılarını, ‘ev'lerini, geride, anavatanda bırakarak, gelecekleri ve aileleri için, umut içinde ama biraz da tedirginlik ve korkuyla, yepyeni bir yaşama doğru yola koyuldular. Sirkeci Garı'ndan davul zurna ile yolcu edilip, Almanya‘da coşkuyla karşılandılar.
Misafir işçilerdi onlar: bugün orada, yarın anavatanlarında. Oysa zaman içinde yabancı işçi ve göç kökenli vatandaş oldular. Çoğunun geri dönüş planları, ertelendikçe ertelendi, değişti ve günbegün kalıcılaştılar. Eş, çocuklar, torunlar, yeni nesiller…
Derken, bugün Almanya'da dördüncü nesle ulaştılar. Kalıcılaşmayla birlikte, çocukların eğitim sorunları gün yüzüne çıktı. Bunun yanında kimlik, aidiyet ve entegrasyon sorunları da. ‘Arada kalmış', ‘dejenere olmuş', ‘kayıp kuşak', ‘gurbetçi', ‘Almancı', ‘parçalanmış kimlikler', ‘kimlik krizi yaşayanlar', ‘tutunamayanlar' olarak nitelendirildiler. Kimlik bunalımı yaşayan, problemli bireyler olarak etiketlendiler/etiketlenmek istendiler. Acaba gerçekten böyle mi? Yoksa onlar diasporik kimlikleri sayesinde çok zengin bir kültüre mi sahipler? Akşam evde Türkiye'yi, sabah okulda Almanya'yı yaşayan öğrencilerin okulda gördükleri tarih, coğrafya ve vatandaşlık eğitimi dersleri onların yaşamları için nasıl çözümler üretiyor ya da gerilim alanları yaratıyor?
Almanya'da Kimlik, Aidiyet ve Türkiye Kökenli Öğrenciler kitabı zengin bir kültürel alaşıma ve dinamik, kendilerine özgü bir kimliğe sahip Türkiye kökenli öğrencilerin kimlik inşalarına ve aidiyet gelişimlerine, vatandaşlık eğitimi temelli derslerin katkılarının neler olduğunu belirlemek üzere yazıldı. Bu kitap, bu sürecin nasıl olduğunu, deneyim pratiklerini Almanya'da yine özne olarak Türkiye kökenlilere sorarak ortaya koyuyor.
İrem Pamuk bu kitabın, günümüzde göçmen kökenli tüm bireylerin yaşadığı kimlik problemlerine de farklı bakış açıları katmasını umut ediyor.