Onüçlerin Romanı üçlemesinin son halkası. Balzac, 1834’te, görece kısa, tok anlatılar kaleme aldığı bir evrede yazdığı Altın Gözlü Kız’da, arşınlanmadık düzlem, karışlanmadık toprak bırakmayan bitimsiz açıklamalara karşın izah edilemez kalanı; sezginin ağır bastığı rasgele seçimler, esprisiz ve “beyinsiz” tutkular üzerinden insanın gizemli, mistik yanını yoklarken, aynı zamanda topyekûn bir şehrin, “çehre değil maske” dediği o oyunbozan yüzünün tülünü aralıyor.
Onüçlerin Romanı üçlemesinin son halkası. Balzac, 1834’te, görece kısa, tok anlatılar kaleme aldığı bir evrede yazdığı Altın Gözlü Kız’da, arşınlanmadık düzlem, karışlanmadık toprak bırakmayan bitimsiz açıklamalara karşın izah edilemez kalanı; sezginin ağır bastığı rasgele seçimler, esprisiz ve “beyinsiz” tutkular üzerinden insanın gizemli, mistik yanını yoklarken, aynı zamanda topyekûn bir şehrin, “çehre değil maske” dediği o oyunbozan yüzünün tülünü aralıyor.