Fethullah Gülen, 1990’lardan itibaren hemen herkesin Türkiye’nin en "etkili kişileri" arasında sayacağı birisi. Din adamı ve kanaat önderi kimliğiyle büyük bir etkiye sahip. Benimseyenler onu "hoşgörünün" teminatı ve "hizmet" faaliyetleri için ilham kaynağı sayıyorlar; endişeyle izleyenler ise sadece yaygın bir toplumsal örgütlenmeyle kalmayıp devlete de gitgide daha fazla nüfuz eden bir "Cemaat"in lideri olarak görüyorlar. Fethullah Gülen’in düşüncelerini nasıl yorumlamalı? Onun düşüncelerinden nasıl bir toplum ve insan görüşü, nasıl bir yaşam ve ahlak anlayışı çıkıyor? Elinizdeki kitap, bu sorulara cevap getiren serinkanlı, titiz bir analiz ortaya koyuyor. Yavuz Çobanoğlu, bütün metin ve konuşmalarını incelediği Fethullah Gülen’in hoşgörü söylemini, altın nesil ideali gibi temel motifleri etrafında, onun düşüncesini bir sosyal ahlâk tasarımı olarak ele alıyor. Bu tasarımın nasıl kuvvetli bir otorite ve devlet kavramına yaslandığını, milliyetçilikle nasıl eklemlendiğini gösteriyor. Bunlarla beraber, eleştirdiği "Batıcı" modernizmin pozitivist-organizmacı çizgisini sürdürmesi gibi güçlü ‘statükocu’ damarlarına da dikkat çekiyor. Yakın dönem Türkiye’nin önemli bir toplumsal olgusunu anlamak için sağlam bir başvuru kaynağı.
Fethullah Gülen, 1990’lardan itibaren hemen herkesin Türkiye’nin en "etkili kişileri" arasında sayacağı birisi. Din adamı ve kanaat önderi kimliğiyle büyük bir etkiye sahip. Benimseyenler onu "hoşgörünün" teminatı ve "hizmet" faaliyetleri için ilham kaynağı sayıyorlar; endişeyle izleyenler ise sadece yaygın bir toplumsal örgütlenmeyle kalmayıp devlete de gitgide daha fazla nüfuz eden bir "Cemaat"in lideri olarak görüyorlar. Fethullah Gülen’in düşüncelerini nasıl yorumlamalı? Onun düşüncelerinden nasıl bir toplum ve insan görüşü, nasıl bir yaşam ve ahlak anlayışı çıkıyor? Elinizdeki kitap, bu sorulara cevap getiren serinkanlı, titiz bir analiz ortaya koyuyor. Yavuz Çobanoğlu, bütün metin ve konuşmalarını incelediği Fethullah Gülen’in hoşgörü söylemini, altın nesil ideali gibi temel motifleri etrafında, onun düşüncesini bir sosyal ahlâk tasarımı olarak ele alıyor. Bu tasarımın nasıl kuvvetli bir otorite ve devlet kavramına yaslandığını, milliyetçilikle nasıl eklemlendiğini gösteriyor. Bunlarla beraber, eleştirdiği "Batıcı" modernizmin pozitivist-organizmacı çizgisini sürdürmesi gibi güçlü ‘statükocu’ damarlarına da dikkat çekiyor. Yakın dönem Türkiye’nin önemli bir toplumsal olgusunu anlamak için sağlam bir başvuru kaynağı.