İrfan Sari, Alüsa ile Türkiye'nin damı Yüksekova'dan dünyaya sesleniyor. Yaşadığı yaralı coğrafyanın ve bu coğrafyadaki insanların yaşamlarından kesitler sunduğu yazıları, genelde insanlığın hâllerinden uzak değildir. Bu yönüyle, evrensel bir şairdir o. Onun Alüsa'sında acıdan umuda, umuttan aşka, aşktan özgürlüğe uzanan derin vadiler vardır, Zap Suyu'nun derin vadileri gibi… Bu vadilerin her bir koyağında duyarlıklarımızı keskinleştiren, insana, aşka ve özgürlüğe dair umudumuzu perçinleyen insan manzaraları yer alıyor.
İrfan Sari, yazılarıyla insanın insanlaşma mücadelesine omuz veriyor. Yöresinin renk ve kokularını, toplumsal dokularını yerelden evrensele uzayan toplumcu bir kimlikle nakış nakış şiire, öyküye, denemeye dönüştürüyor. Her gün acıların yoğurduğu, zulmün kararttığı bu coğrafyada İrfan Sari insana, aşka ve umuda dair yazı ve şiirleriyle yarınların aydınlığından ışıltılar paylaşıyor bizimle. Çünkü o, “sonsuz üreten bir aşkın işçisi”dir.
O, hayata dair; yaşadığı zorlu, çetin coğrafyaya dair duyarlıkları bazen bir dengbej gibi zamanın tanıklığı içinde yansıtıyor. Hayata izler bırakmış, küçük ama bıraktıkları izleri büyük insanları bizim imgelemimizde kalıcılaştırmayı başarıyor. Bedenlerinin duvarlarını acıya kalkan eden insanlara hayatın tanımsız bir esaret ile saldırışının fotoğrafını çekiyor.
Bazen de şairliği öne çıkıyor İrfan Sari'nin. Yaşadıklarını ve duyumsadıklarını düzyazının önderliğinde ama şiir gücüyle kazıyıveriyor belleğimize: “Başı dik yalçın kayalıklar bulutların karnına dokunurken, gözlerim oradan dağılıyordu bedenime”. Onun yazılarında şiir, Cilo'nun Reşko'nun kayalıkları arasında açıveren çiçekler gibidir. Hayatın karanlığı içinde umut, dostluk, aşk yıldızlarını gösteriverir bize.
Ali Ziya Çamur
İrfan Sari, Alüsa ile Türkiye'nin damı Yüksekova'dan dünyaya sesleniyor. Yaşadığı yaralı coğrafyanın ve bu coğrafyadaki insanların yaşamlarından kesitler sunduğu yazıları, genelde insanlığın hâllerinden uzak değildir. Bu yönüyle, evrensel bir şairdir o. Onun Alüsa'sında acıdan umuda, umuttan aşka, aşktan özgürlüğe uzanan derin vadiler vardır, Zap Suyu'nun derin vadileri gibi… Bu vadilerin her bir koyağında duyarlıklarımızı keskinleştiren, insana, aşka ve özgürlüğe dair umudumuzu perçinleyen insan manzaraları yer alıyor.
İrfan Sari, yazılarıyla insanın insanlaşma mücadelesine omuz veriyor. Yöresinin renk ve kokularını, toplumsal dokularını yerelden evrensele uzayan toplumcu bir kimlikle nakış nakış şiire, öyküye, denemeye dönüştürüyor. Her gün acıların yoğurduğu, zulmün kararttığı bu coğrafyada İrfan Sari insana, aşka ve umuda dair yazı ve şiirleriyle yarınların aydınlığından ışıltılar paylaşıyor bizimle. Çünkü o, “sonsuz üreten bir aşkın işçisi”dir.
O, hayata dair; yaşadığı zorlu, çetin coğrafyaya dair duyarlıkları bazen bir dengbej gibi zamanın tanıklığı içinde yansıtıyor. Hayata izler bırakmış, küçük ama bıraktıkları izleri büyük insanları bizim imgelemimizde kalıcılaştırmayı başarıyor. Bedenlerinin duvarlarını acıya kalkan eden insanlara hayatın tanımsız bir esaret ile saldırışının fotoğrafını çekiyor.
Bazen de şairliği öne çıkıyor İrfan Sari'nin. Yaşadıklarını ve duyumsadıklarını düzyazının önderliğinde ama şiir gücüyle kazıyıveriyor belleğimize: “Başı dik yalçın kayalıklar bulutların karnına dokunurken, gözlerim oradan dağılıyordu bedenime”. Onun yazılarında şiir, Cilo'nun Reşko'nun kayalıkları arasında açıveren çiçekler gibidir. Hayatın karanlığı içinde umut, dostluk, aşk yıldızlarını gösteriverir bize.
Ali Ziya Çamur