Amok Koşucusu, Stefan Zweig’ın başyapıtlarından biridir. Ülkesine gitmek üzere Kalküta’dan gemiye binen bir Avrupalı, gemide herkesten saklanan bir doktor ile tanışır. İsimsiz doktorun Avrupalı yolcuya anlattıkları ise inanılması güç bir gizemdir.
Güneydoğu Asya kültürlerinde “cinnet” hâlini ifade etmek için kullanılan “amok”, gözü kararan, hiddetle saldıran ve muhatabını ölüme götürebilen bir hastalıktır.
Malezya ormanlarında kimsenin uğramadığı ücra bir noktada doktorun tanıştığı cazibeli, mağrur, onu çılgına çeviren, kariyerini bitiren, hayatını altüst eden İngiliz kadınla ilgili bir gizem onu bu hale getirmiştir. Tutkunun esiri olan, pişmanlıklar içinde kıvranan, vicdanını rahatlatmak, kendini affettirebilmek için delicesine koşan bir adamın öyküsü…
“Ben de kendi yok oluşuma doğru gittim. O bir hanımefendiydi! Bense bir Amok Koşucusu!”
Amok Koşucusu, Stefan Zweig’ın başyapıtlarından biridir. Ülkesine gitmek üzere Kalküta’dan gemiye binen bir Avrupalı, gemide herkesten saklanan bir doktor ile tanışır. İsimsiz doktorun Avrupalı yolcuya anlattıkları ise inanılması güç bir gizemdir.
Güneydoğu Asya kültürlerinde “cinnet” hâlini ifade etmek için kullanılan “amok”, gözü kararan, hiddetle saldıran ve muhatabını ölüme götürebilen bir hastalıktır.
Malezya ormanlarında kimsenin uğramadığı ücra bir noktada doktorun tanıştığı cazibeli, mağrur, onu çılgına çeviren, kariyerini bitiren, hayatını altüst eden İngiliz kadınla ilgili bir gizem onu bu hale getirmiştir. Tutkunun esiri olan, pişmanlıklar içinde kıvranan, vicdanını rahatlatmak, kendini affettirebilmek için delicesine koşan bir adamın öyküsü…
“Ben de kendi yok oluşuma doğru gittim. O bir hanımefendiydi! Bense bir Amok Koşucusu!”