Anadolu ve Kafkas coğrafyalarda güç sahibi olmak isteyen emperyalist devletler başta Osmanlı olmak üzere Türklerin egemenliğini parçalamak istiyorlardı. Parçalanmayı gerçekleştirmenin en uygun yollarından biri de buralarda yaşayan gayrimüslimlerle ilgilenmekti. Bu ilgiyle ırkçılık tohumları aşılanan Ermeniler, dış güçlerin destek ve kışkırtmalarına kapılarak teröre kalkıştılar. Eş zamanlı olarak bu coğrafyalarda yaşayan Türk-Müslüman halklara yönelik insanlıkla bağdaşmayacak yakma, yıkma, talan, katliam ve soykırım gibi terör faaliyetlerine giriştiler. Yaşanan bu terör olayları karşısında elbette Türkler de meşru müdafaa haklarını kullandılar. Her iki coğrafyada her iki taraftan büyük göçler ve acılar yaşandı. Kazanan yine ötekiler yani bu coğrafyaya yabancı olan unsurlar oldu.
Böylece birbirine yakın olan her iki coğrafyada o günden beri güvenlik, barış ve istikrar hâkim olmadı. Küreselleşmeyle birlikte enerji savaşları ve güvenlik sorunlarının getirdiği yeni kaos ortamları da artmıştır. Sadece kendi çıkarlarını kollayan güçler, geçen yüzyılda olduğu gibi günümüzde de terörden ve siyasi uzantılarından nemalanmaktadır. Yaşanan bu jeopolitik ve jeostratejik ortamdaki sorunlar Müslüman-Türkleri ve Ermenileri birinci elden ilgilendiren konuların ortaya çıkardığı bir mesele değildir. Zaten, “Fil ile karınca bir tutulmaz.” teşbihinden yola çıkarak çalışmamız boyunca Türk milleti ve devletlerinin namına sığmayacağı için Ermenilerle asla kıyaslamadık.
Bazı çevreler bu olayları, belli bir sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirerek tarihi sadece 1915'e hapsetmektedir. Ermeni ve yandaşlarının işlerine gelen argümanları çekip çıkardıkları bir bilgi ambarı olarak kullanmaktadır. Bu yaklaşımla Ermeni tarafında oluşan ve propaganda ile birçok ülkeye sirayet ettirilen tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur. Oluşturulan hafıza âdeta siyasi bir iman hâline getirilmiştir. Üzerinde durduğumuz bu çalışmayla gerçeğin bir anlamda tarihsel serüvenini açığa çıkarmaktır. Bu serüvenin bir gerçeği olarak da tümüyle bühtandan ibaret “Ermeni soykırımı”nın aksine Hristiyanların dünden bugüne Anadolu ve Kafkaslarda yaptıkları soykırımları vurgulamaktır. Üniversitelerin lisans ve lisansüstü dersleri düzeyinde okutulmasını da tavsiye ettiğimiz Hristiyanların Müslüman Türklere yaptığı soykırımları kamuoyuna duyurmaktır. Çalışmanın gerçeklerin görülmesine yardımcı olacağı inancındayız.
Anadolu ve Kafkas coğrafyalarda güç sahibi olmak isteyen emperyalist devletler başta Osmanlı olmak üzere Türklerin egemenliğini parçalamak istiyorlardı. Parçalanmayı gerçekleştirmenin en uygun yollarından biri de buralarda yaşayan gayrimüslimlerle ilgilenmekti. Bu ilgiyle ırkçılık tohumları aşılanan Ermeniler, dış güçlerin destek ve kışkırtmalarına kapılarak teröre kalkıştılar. Eş zamanlı olarak bu coğrafyalarda yaşayan Türk-Müslüman halklara yönelik insanlıkla bağdaşmayacak yakma, yıkma, talan, katliam ve soykırım gibi terör faaliyetlerine giriştiler. Yaşanan bu terör olayları karşısında elbette Türkler de meşru müdafaa haklarını kullandılar. Her iki coğrafyada her iki taraftan büyük göçler ve acılar yaşandı. Kazanan yine ötekiler yani bu coğrafyaya yabancı olan unsurlar oldu.
Böylece birbirine yakın olan her iki coğrafyada o günden beri güvenlik, barış ve istikrar hâkim olmadı. Küreselleşmeyle birlikte enerji savaşları ve güvenlik sorunlarının getirdiği yeni kaos ortamları da artmıştır. Sadece kendi çıkarlarını kollayan güçler, geçen yüzyılda olduğu gibi günümüzde de terörden ve siyasi uzantılarından nemalanmaktadır. Yaşanan bu jeopolitik ve jeostratejik ortamdaki sorunlar Müslüman-Türkleri ve Ermenileri birinci elden ilgilendiren konuların ortaya çıkardığı bir mesele değildir. Zaten, “Fil ile karınca bir tutulmaz.” teşbihinden yola çıkarak çalışmamız boyunca Türk milleti ve devletlerinin namına sığmayacağı için Ermenilerle asla kıyaslamadık.
Bazı çevreler bu olayları, belli bir sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirerek tarihi sadece 1915'e hapsetmektedir. Ermeni ve yandaşlarının işlerine gelen argümanları çekip çıkardıkları bir bilgi ambarı olarak kullanmaktadır. Bu yaklaşımla Ermeni tarafında oluşan ve propaganda ile birçok ülkeye sirayet ettirilen tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur. Oluşturulan hafıza âdeta siyasi bir iman hâline getirilmiştir. Üzerinde durduğumuz bu çalışmayla gerçeğin bir anlamda tarihsel serüvenini açığa çıkarmaktır. Bu serüvenin bir gerçeği olarak da tümüyle bühtandan ibaret “Ermeni soykırımı”nın aksine Hristiyanların dünden bugüne Anadolu ve Kafkaslarda yaptıkları soykırımları vurgulamaktır. Üniversitelerin lisans ve lisansüstü dersleri düzeyinde okutulmasını da tavsiye ettiğimiz Hristiyanların Müslüman Türklere yaptığı soykırımları kamuoyuna duyurmaktır. Çalışmanın gerçeklerin görülmesine yardımcı olacağı inancındayız.