“Babam beni köle olarak sattığı zaman 12 yaşındaydım. Bir piliç, yahut bir köpek eniği veya
bir sıpa gibi, pazara çıkarıldım. Bunun için şikâyetçi olduğum sanılmasın, hayır: Babam
buna ağlaya ağlaya razı olmuştu.
Oturduğumuz yer Doğu Roma İmparatorluğu’nun Trakya Eyaleti’ndeydi. Hükümetin vergi
için durmadan sıkıştırdığı günlerdi. Bu sırada Hunlara ödenecek vergiyi halkın sırtından
çıkarmayı adet edinmişlerdi. Zaten bütün dünya Hunların adıyla çalkalanıyordu.”
Hunların torunları Macarlar, bu kardeş halk, klasik edebi eserleriyle Ayrıkotu Kitap
etiketiyle sıra sıra diziliyor. Tarihi roman okumayı sevenler, gelin bu kez bir büyük Macar
romancının gözünden çok çok öncelere gidelim. Ancak coğrafya tanıdık: Trakya. Devletler
tanıdık: Bizans ve Hunlar. Hikâye ise çok sıradışı. Hayatına özgür başlayıp köle olarak
satılan bir çocuk ve onun adım adım bu karmaşık siyasi iklimde, kendini yokluktan kurtarma
mücadelesi.
Anlaşılmayan İnsan, editörlerimizi önce adıyla cezbetmişti. Ne de olsa hepimiz bir miktar bu
sıkıntıyı çekeriz. Peki metin; öyle akıcı, öyle ustaca kurgulanmış ki güçlü bir nehir gibi,
önüne çıkanı ardına katıp, akıp gidiyor. Üstelik okurun zihninde yeni tarihsel inşalara olanak
veriyor, okurun tarihsel imgeleminin sınırlarını zorluyor.
“Ertesi sabah Atilla’nın borazan başı Kaszon, kral sarayının kulesinde göründü. Büyük,
fildişi borusunu kaldırarak ufuklarda akisler uyandıran hareket işaretini verdi. Sanki
binlerce boru bu sesle uyanmış, yer gök boru sesleriyle çınlamıştı. Zurnalı çalgı takımları da
boru sesine katılmış, hepsi bir ağızdan çalıyordu. Şehir boru ve çalgı sesleriyle inliyordu.”
“Babam beni köle olarak sattığı zaman 12 yaşındaydım. Bir piliç, yahut bir köpek eniği veya
bir sıpa gibi, pazara çıkarıldım. Bunun için şikâyetçi olduğum sanılmasın, hayır: Babam
buna ağlaya ağlaya razı olmuştu.
Oturduğumuz yer Doğu Roma İmparatorluğu’nun Trakya Eyaleti’ndeydi. Hükümetin vergi
için durmadan sıkıştırdığı günlerdi. Bu sırada Hunlara ödenecek vergiyi halkın sırtından
çıkarmayı adet edinmişlerdi. Zaten bütün dünya Hunların adıyla çalkalanıyordu.”
Hunların torunları Macarlar, bu kardeş halk, klasik edebi eserleriyle Ayrıkotu Kitap
etiketiyle sıra sıra diziliyor. Tarihi roman okumayı sevenler, gelin bu kez bir büyük Macar
romancının gözünden çok çok öncelere gidelim. Ancak coğrafya tanıdık: Trakya. Devletler
tanıdık: Bizans ve Hunlar. Hikâye ise çok sıradışı. Hayatına özgür başlayıp köle olarak
satılan bir çocuk ve onun adım adım bu karmaşık siyasi iklimde, kendini yokluktan kurtarma
mücadelesi.
Anlaşılmayan İnsan, editörlerimizi önce adıyla cezbetmişti. Ne de olsa hepimiz bir miktar bu
sıkıntıyı çekeriz. Peki metin; öyle akıcı, öyle ustaca kurgulanmış ki güçlü bir nehir gibi,
önüne çıkanı ardına katıp, akıp gidiyor. Üstelik okurun zihninde yeni tarihsel inşalara olanak
veriyor, okurun tarihsel imgeleminin sınırlarını zorluyor.
“Ertesi sabah Atilla’nın borazan başı Kaszon, kral sarayının kulesinde göründü. Büyük,
fildişi borusunu kaldırarak ufuklarda akisler uyandıran hareket işaretini verdi. Sanki
binlerce boru bu sesle uyanmış, yer gök boru sesleriyle çınlamıştı. Zurnalı çalgı takımları da
boru sesine katılmış, hepsi bir ağızdan çalıyordu. Şehir boru ve çalgı sesleriyle inliyordu.”