Sokakta yanından geçip gidilenlerin, bazen durup başı okşananların; neşenin, hüznün, hem bilindik hem de sürprizli karşılaşmaların etrafında dolanan bir öykü kitabı: Ara Nağme.
Fuat Sevimay kitaplığında önemli bir yer tutan ve 2014 Orhan Kemal Öykü Ödülü’ne layık görülen Ara Nağme, samimi bir buluşmaya davet ediyor okuru. Sokakla, gündelik olanla, hem şahsi hem de toplumsal nitelik taşıyan meselelerle temelden ilişkilenerek “gerçek”le organik bir bağ kuruyor. İçten, hepimizden, “biz”den bir dille...
“Neden sonra, çay bahçesinin soğuk beton zemininde kıpırtısız yatarken, sarsarak bana bir şeyler anlatmaya çalışan yirmi beş yaşlarındaki ağabeyin, ‘Sen ne taraftansın?’ dediğini duydum. Ne taraftan? Ne taraftan olduğumu bilmiyordum. Sakallarım henüz çıkmamıştı. Çıksa da ne fark eder. Bıyıklarım terlemişti ama bıyık bırakıp uçlarını sarkıtabilmem için en az üç-dört yıla ihtiyacım vardı. O üç-dört yılı yaşasaydım, bıyıklarımı sarkıtır mıydım, zannetmiyorum. Yeşil bir parkam yoktu, yeşili sevmezdim. Saçlarım uzun değildi. Uzun saç sevmezdim. Hangi taraftan olduğumu bilmiyordum. Neden bir tarafta olmam gerektiğine aklım ermiyordu. ‘Ben Emel’i bekliyorum,’ dedim.”
Sokakta yanından geçip gidilenlerin, bazen durup başı okşananların; neşenin, hüznün, hem bilindik hem de sürprizli karşılaşmaların etrafında dolanan bir öykü kitabı: Ara Nağme.
Fuat Sevimay kitaplığında önemli bir yer tutan ve 2014 Orhan Kemal Öykü Ödülü’ne layık görülen Ara Nağme, samimi bir buluşmaya davet ediyor okuru. Sokakla, gündelik olanla, hem şahsi hem de toplumsal nitelik taşıyan meselelerle temelden ilişkilenerek “gerçek”le organik bir bağ kuruyor. İçten, hepimizden, “biz”den bir dille...
“Neden sonra, çay bahçesinin soğuk beton zemininde kıpırtısız yatarken, sarsarak bana bir şeyler anlatmaya çalışan yirmi beş yaşlarındaki ağabeyin, ‘Sen ne taraftansın?’ dediğini duydum. Ne taraftan? Ne taraftan olduğumu bilmiyordum. Sakallarım henüz çıkmamıştı. Çıksa da ne fark eder. Bıyıklarım terlemişti ama bıyık bırakıp uçlarını sarkıtabilmem için en az üç-dört yıla ihtiyacım vardı. O üç-dört yılı yaşasaydım, bıyıklarımı sarkıtır mıydım, zannetmiyorum. Yeşil bir parkam yoktu, yeşili sevmezdim. Saçlarım uzun değildi. Uzun saç sevmezdim. Hangi taraftan olduğumu bilmiyordum. Neden bir tarafta olmam gerektiğine aklım ermiyordu. ‘Ben Emel’i bekliyorum,’ dedim.”