İnsanların dili kullanma amacı sadece iletişim veya bildirişim değildir. Dil insanın varlığını kuşatan bir yapıya sahiptir, onun her şeyidir. Heidegger’in deyimiyle dil sadece insanın değil, “varlığın evidir”; düşüncenin, sanatın, edebiyatın, retoriğin temel unsurudur, olmazsa olmazıdır.
Anlamlar sınırsız, sözcükler sınırlı olduğu için en temel ihtiyaçlardan biri olan dilsel iletişimde çok anlamlı sözcüklere başvurulması aslında bir zorunluktan ibarettir. Lamartine’in de dediği gibi “göklerin dilini konuşmadıkça” insanoğlu bu sınırlar içinde hareket etmek durumundadır. Hissettikleri ile dilinden dökülenler arasındaki derin uçurumu fark etmek bu konuda bir fayda sağlamasa da bütün gizemi ve onu kuşatan atmosferiyle dilin mahiyeti her vakit insanoğlunun ilgisini çekmiştir.
Dil sürekli gelişime ve değişime açık olduğu için bu hareketli ve dinamik yapısını çoğunlukla anlam değişmelerine borçludur. Temel anlamlar zamanla, pek çok ilgiden dolayı yan anlamlara doğru gelişir. Bu olayda dil açısından son derece zengin ürünler elde edilir. Dil varlığının büyük çoğunluğu bu şekilde meydana gelmiştir. Bugün temel anlamından başka bir anlam taşımayan çok az kelimeye sahibiz. Bazı ihtiyaçları karşılamak üzere üretilmiş olan teknik terimler bile çok kısa sürede yan anlamlara doğru gelişim göstermektedir. Bu çalışmada, dilin sınırlı yapısının doğal bir yansıması olan sözlüksel çokanlamlılık konusu çeşitli yönleriyle ele alınmaktadır.
İnsanların dili kullanma amacı sadece iletişim veya bildirişim değildir. Dil insanın varlığını kuşatan bir yapıya sahiptir, onun her şeyidir. Heidegger’in deyimiyle dil sadece insanın değil, “varlığın evidir”; düşüncenin, sanatın, edebiyatın, retoriğin temel unsurudur, olmazsa olmazıdır.
Anlamlar sınırsız, sözcükler sınırlı olduğu için en temel ihtiyaçlardan biri olan dilsel iletişimde çok anlamlı sözcüklere başvurulması aslında bir zorunluktan ibarettir. Lamartine’in de dediği gibi “göklerin dilini konuşmadıkça” insanoğlu bu sınırlar içinde hareket etmek durumundadır. Hissettikleri ile dilinden dökülenler arasındaki derin uçurumu fark etmek bu konuda bir fayda sağlamasa da bütün gizemi ve onu kuşatan atmosferiyle dilin mahiyeti her vakit insanoğlunun ilgisini çekmiştir.
Dil sürekli gelişime ve değişime açık olduğu için bu hareketli ve dinamik yapısını çoğunlukla anlam değişmelerine borçludur. Temel anlamlar zamanla, pek çok ilgiden dolayı yan anlamlara doğru gelişir. Bu olayda dil açısından son derece zengin ürünler elde edilir. Dil varlığının büyük çoğunluğu bu şekilde meydana gelmiştir. Bugün temel anlamından başka bir anlam taşımayan çok az kelimeye sahibiz. Bazı ihtiyaçları karşılamak üzere üretilmiş olan teknik terimler bile çok kısa sürede yan anlamlara doğru gelişim göstermektedir. Bu çalışmada, dilin sınırlı yapısının doğal bir yansıması olan sözlüksel çokanlamlılık konusu çeşitli yönleriyle ele alınmaktadır.