Rasûlullah sav Efendimiz’in nebevî terbiyesi altında yetişmiş olan ashâb-ı kiram, Allah ve Rasûlü’ne öyle bir muhabbetle bağlandılar ki; Onların gözlerinde ve gönüllerinde, dünyanın bütün câzibeleri âdeta bir çakıl taşı gibi değersiz hâle geldi. Onlar, yarın nefislerinin varacağı konağın kabir olacağı şuuru içinde yaşadılar. Yine onlar Allâh’a ve Rasûlü’ne muhabbetle râm olup bütün gayretlerini İslâm’ın intişârına sarf ettikleri için, Cenâb-ı Hak dünyayı onların ayaklarının altına serdi. Kısa sürede İslâm fetihleri kıtalara ulaştı. Ülkeler fethedilip ganîmetler Medîne-i Münevvere’ye aktığında bile, ashâb-ı kirâmın evlerinin dekoru değişmedi. Yine kifâyet miktarıyla yetinip ihtiyaç fazlasını infâk ettiler. Ne kendilerine haddinden fazla harcayıp israfa sürüklendiler, ne de kendilerine biriktirip cimrilik ettiler. Zamanımızın amansız hastalıklarından biri olan; aşırı tüketim, oburluk, lüks ve gösteriş, sahâbe neslinin tanımadığı bir hayat tarzı idi. Onlar; dünya nimetlerini, Allah ve Rasûlü’nün rızâ ve muhabbetine nâil olabilmek için bir vasıta hükmünde gördüler. Asla vasıtayı gaye hâline getirmediler. Yani dünya nimetlerini gönüllerinde putlaştıran gafillerden olmadılar. Böylece onlar, nice müjdelere mazhar oldular. İnşâallah, âhirzamanda onların ardından giden sâlih mü’minler de aynı müjdelere nâil olacaktır. Zira Efendimiz j buyurur: “Ümmetimden dâimâ hak üzere galip ve zâhir bir tâife hiç eksik olmayacaktır. Muhalifleri (dalâlet ehli) onlara zarar veremeyecektir.” (Müslim, İmâre, 170-174) Ne mutlu asr-ı saâdetten akseden fazîletleri hayatlarında ve ailelerinde yaşama ve yaşatma gayreti içinde olanlara!..
Rasûlullah sav Efendimiz’in nebevî terbiyesi altında yetişmiş olan ashâb-ı kiram, Allah ve Rasûlü’ne öyle bir muhabbetle bağlandılar ki; Onların gözlerinde ve gönüllerinde, dünyanın bütün câzibeleri âdeta bir çakıl taşı gibi değersiz hâle geldi. Onlar, yarın nefislerinin varacağı konağın kabir olacağı şuuru içinde yaşadılar. Yine onlar Allâh’a ve Rasûlü’ne muhabbetle râm olup bütün gayretlerini İslâm’ın intişârına sarf ettikleri için, Cenâb-ı Hak dünyayı onların ayaklarının altına serdi. Kısa sürede İslâm fetihleri kıtalara ulaştı. Ülkeler fethedilip ganîmetler Medîne-i Münevvere’ye aktığında bile, ashâb-ı kirâmın evlerinin dekoru değişmedi. Yine kifâyet miktarıyla yetinip ihtiyaç fazlasını infâk ettiler. Ne kendilerine haddinden fazla harcayıp israfa sürüklendiler, ne de kendilerine biriktirip cimrilik ettiler. Zamanımızın amansız hastalıklarından biri olan; aşırı tüketim, oburluk, lüks ve gösteriş, sahâbe neslinin tanımadığı bir hayat tarzı idi. Onlar; dünya nimetlerini, Allah ve Rasûlü’nün rızâ ve muhabbetine nâil olabilmek için bir vasıta hükmünde gördüler. Asla vasıtayı gaye hâline getirmediler. Yani dünya nimetlerini gönüllerinde putlaştıran gafillerden olmadılar. Böylece onlar, nice müjdelere mazhar oldular. İnşâallah, âhirzamanda onların ardından giden sâlih mü’minler de aynı müjdelere nâil olacaktır. Zira Efendimiz j buyurur: “Ümmetimden dâimâ hak üzere galip ve zâhir bir tâife hiç eksik olmayacaktır. Muhalifleri (dalâlet ehli) onlara zarar veremeyecektir.” (Müslim, İmâre, 170-174) Ne mutlu asr-ı saâdetten akseden fazîletleri hayatlarında ve ailelerinde yaşama ve yaşatma gayreti içinde olanlara!..