Avrasya Konuşmaları Medeniyet-Modernite-Kimlik
Rus düşüncesi üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen ünlü Leh yazar Andrzej Walicki, 19. yüzyıl Rus düşüncesini belirleyen en temel öğenin “Rus ’intelligentsiya’sının siyasal baskı, geri kalmışlık ve acil çözüm bekleyen toplumsal sorunların acısını yüreklerinde hissetmeleri“ olduğunu söyler. Bu dönemde ’intelligentsiya’ Rusya’da hükümete karşı duruşu nedeniyle siyasal olduğu kadar aynı zamanda ahlaksal bir kategoridir de. Walicki’ye göre 19. yüzyılda Rus entelektüelleri arasında toplumsal sorunlardan uzak, yalnızca felsefi sorunlarla uğraşmak “ahlaka sığmayan bir davranış ve Rus halkına karşı yapılmış bir ihanettir. Bu çağda Rusların kendilerine sordukları soruların tümü ulusal kimlikleriyle ilgilidir: Biz kimiz? Nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz? İnsanlığa yapabileceğimiz katkı nedir? Bize verilen görevi yerine getirebilmemiz için neler yapabiliriz?“
Rus insanının Rusya’nın “medeniyetsel aidiyeti“ üzerine sorduğu sorular 19. yüzyılda olduğu gibi bugün de varlığını sürdürmektedir. Sovyet sonrası Rus entelektüellerinin Rus kimliği üzerine yaptıkları farklı tanımlamalar Rusya’nın aidiyet problemini bir kez daha gündeme getirmiştir. 19. yüzyıl Rus intelligentsiya’sı ister yanında isterse karşısında olsun Batı medeniyeti ile hep bir hesaplaşma içindedir. Kireevskii ve Khomiakov Rusya’yı Avrupa’nın antitezi olarak görürler ve gerçek Hıristiyanlık felsefesinin kaynağını Ortodoks Rus Hıristiyanlığından aldığını söylerler. Aksakov’a göreyse “Batılı kavramları reddetmedikçe Rusya’yı anlamak mümkün olmayacaktır“. Rus düşünürlere göre Rusya’nın kurtuluşu Avrupa’yı taklit etmekle değil, kendi tarihi birikimini, değerlerini ve Ortodoks dünya görüşünü canlandırmasıyla sağlanacaktır. Kısacası 19. yüzyılda Rusya’nın ötekisi “Avrupa“dır ve Rusya “özgüven“ ve “savunma“ psikolojileri arasında gider gelir.
Peki, Rusya’nın “medeniyetsel aidiyet“ problemi çözülmüş müdür? Bu çerçevede İslam medeniyeti nerede durmaktadır? Rusya Avrupa’nın içinde mi yoksa dışında mıdır? Bu sorulara “Rusya İslam dünyasının bir parçası mıdır?“ sorusu eklenebilir mi? Rusya kendisini hem Avrupa’nın hem de İslam dünyasının parçası olarak görebilir mi? Rusların Müslüman Tatarlarla asırlar öncesine dayanan etkileşimleri ve Tatarların bağımsızlıklarını kaybettikleri 1552 yılında tersine dönen yöneten-yönetilen ilişkisi, Rus-Müslüman ilişkilerine nasıl bir boyut kazandırmıştır? Rusya’nın modernleşme serüvenine Rusya’da yaşayan Müslümanlar ne tür tepkiler vermişlerdir? Rus düşüncesinde Tatar mirasını ve İslam medeniyetini sorunsallaştıran akım ya da akımlar var mıdır? Rus Şarkiyatçılığının Batı Şarkiyatçılığından farkı nedir? Soğuk Savaş sonrasında çokça kullanılan “Avrasya“ coğrafyası tanımı, jeopolitik olduğu kadar başta İslam ve Ortodoksluk olmak üzere pek çok farklılığı içinde barındıran kültürel bir birim olarak da tanımlanabilir mi?
Tüm bu sorular Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi ve Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde 2007-2009 yılları arasında yapılan ve bu kitabın da bölümlerini oluşturan sunumların temel tartışma konularıdır. Kitapta, dinleyicilerin soruları ve yorumlarının korunmasına ayrıca özen gösterilmiştir.
Rus düşüncesi üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen ünlü Leh yazar Andrzej Walicki, 19. yüzyıl Rus düşüncesini belirleyen en temel öğenin “Rus ’intelligentsiya’sının siyasal baskı, geri kalmışlık ve acil çözüm bekleyen toplumsal sorunların acısını yüreklerinde hissetmeleri“ olduğunu söyler. Bu dönemde ’intelligentsiya’ Rusya’da hükümete karşı duruşu nedeniyle siyasal olduğu kadar aynı zamanda ahlaksal bir kategoridir de. Walicki’ye göre 19. yüzyılda Rus entelektüelleri arasında toplumsal sorunlardan uzak, yalnızca felsefi sorunlarla uğraşmak “ahlaka sığmayan bir davranış ve Rus halkına karşı yapılmış bir ihanettir. Bu çağda Rusların kendilerine sordukları soruların tümü ulusal kimlikleriyle ilgilidir: Biz kimiz? Nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz? İnsanlığa yapabileceğimiz katkı nedir? Bize verilen görevi yerine getirebilmemiz için neler yapabiliriz?“
Rus insanının Rusya’nın “medeniyetsel aidiyeti“ üzerine sorduğu sorular 19. yüzyılda olduğu gibi bugün de varlığını sürdürmektedir. Sovyet sonrası Rus entelektüellerinin Rus kimliği üzerine yaptıkları farklı tanımlamalar Rusya’nın aidiyet problemini bir kez daha gündeme getirmiştir. 19. yüzyıl Rus intelligentsiya’sı ister yanında isterse karşısında olsun Batı medeniyeti ile hep bir hesaplaşma içindedir. Kireevskii ve Khomiakov Rusya’yı Avrupa’nın antitezi olarak görürler ve gerçek Hıristiyanlık felsefesinin kaynağını Ortodoks Rus Hıristiyanlığından aldığını söylerler. Aksakov’a göreyse “Batılı kavramları reddetmedikçe Rusya’yı anlamak mümkün olmayacaktır“. Rus düşünürlere göre Rusya’nın kurtuluşu Avrupa’yı taklit etmekle değil, kendi tarihi birikimini, değerlerini ve Ortodoks dünya görüşünü canlandırmasıyla sağlanacaktır. Kısacası 19. yüzyılda Rusya’nın ötekisi “Avrupa“dır ve Rusya “özgüven“ ve “savunma“ psikolojileri arasında gider gelir.
Peki, Rusya’nın “medeniyetsel aidiyet“ problemi çözülmüş müdür? Bu çerçevede İslam medeniyeti nerede durmaktadır? Rusya Avrupa’nın içinde mi yoksa dışında mıdır? Bu sorulara “Rusya İslam dünyasının bir parçası mıdır?“ sorusu eklenebilir mi? Rusya kendisini hem Avrupa’nın hem de İslam dünyasının parçası olarak görebilir mi? Rusların Müslüman Tatarlarla asırlar öncesine dayanan etkileşimleri ve Tatarların bağımsızlıklarını kaybettikleri 1552 yılında tersine dönen yöneten-yönetilen ilişkisi, Rus-Müslüman ilişkilerine nasıl bir boyut kazandırmıştır? Rusya’nın modernleşme serüvenine Rusya’da yaşayan Müslümanlar ne tür tepkiler vermişlerdir? Rus düşüncesinde Tatar mirasını ve İslam medeniyetini sorunsallaştıran akım ya da akımlar var mıdır? Rus Şarkiyatçılığının Batı Şarkiyatçılığından farkı nedir? Soğuk Savaş sonrasında çokça kullanılan “Avrasya“ coğrafyası tanımı, jeopolitik olduğu kadar başta İslam ve Ortodoksluk olmak üzere pek çok farklılığı içinde barındıran kültürel bir birim olarak da tanımlanabilir mi?
Tüm bu sorular Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi ve Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde 2007-2009 yılları arasında yapılan ve bu kitabın da bölümlerini oluşturan sunumların temel tartışma konularıdır. Kitapta, dinleyicilerin soruları ve yorumlarının korunmasına ayrıca özen gösterilmiştir.