Mademki yeryüzünde insan olarak bulunuyoruz; dağ, taş, toprak, hayvan, bitki ve diğer canlı/cansız varlıklardan bir farkımız/farklılığımız olması gerekmez mi?
İnanç, düşünce, beklenti, özlem, tutku, hasret gibi farklılıklarımızı zorlamadan; “insan olma” ortak paydasında buluşamıyorsak, her varlık için, bu gezegen cehennem ve zindana dönüşecektir.
Diğer eserlerimde anlattıklarımdan farklı olarak; ahlak, adalet ve maneviyat öğretilerini merkeze alıp, siyaset anlayışıyla buluşturmaya odaklandım.
Etik değerler; kurumsal, ilkesel, mesleki ve tüm görev alanlarındaki, doğruluk, dürüstlük, adalet ve hakkaniyet yazılı kurallarını içerir. Ahlâk ise bireyde şekillenip, topluma yansıyan, olumlu/tutarlı davranışlar bütünüdür. Toplum ve topluluklara göre değişebilir. Yazılı ve yazılı olmayan gelenek/göreneklerle şekillenir. Biri diğerinin yerine geçemez. Alternatifi de değildir. Birbirlerini tamamlarlar.
Ahlaklı, adil, dürüst insan; prensipli, düzenli, özenli, disiplinli, uyumlu, kurallar, ilkeler ve yasaların gereğini yerine getiren bir kişilik karakterine sahiptir. Bir konut sitesinde kirada yaşıyorsa; Türk Borçlar kanununa göre, mülk sahibine karşı yükümlülükleri, sorumlulukları vardır. Kat mülkiyeti kanunu ve site yönetim planına göre; diğer komşularına ve yönetime karşı sorumlulukları vardır. Türk medeni kanununa göre ise aile bireylerine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Eğer kusur, özensizlik ve kabahati aşan bir suç vasfı varsa ortada; mağdur ve sanık, ceza hukukuyla tanışmak zorunda kalır.
Yasaları bilmemek; bir kusur/ihmal/suç karşısında mazeret kabul edilmemektedir. Bundan dolayıdır ki; sistemli, özenli ve verimli bir yaşam modeli için öncelikle hak, ödev ve sorumluluklarımızın ne olduğunu bilip, mümkünse beklenenden daha fazlasını sunmak gereklidir.
Ahlâklı, doğru, dürüst insan deyince; genel kanaat ve beklenti: “sessiz, sedasız, mülayim, sâkin, uyumlu, tepkisiz, hareketsiz, ısrarsız bir karakter canlanır hafızalarda. Oysaki tam tersi olmamakla birlikte, oluşan kanaat noksandır. Ahlaklı insan; adalet, hakkaniyet ve tüm donanımsal sistematiğini devreye alarak, istismara açık tüm alanlarla mücadele eder. Ne aldatır ne de aldanan olmak ister. İki yönlü mücadele insanıdır o.
Her çokluk; azdan ürer, oluşur. Hiçbir başlangıcı küçümsemeyelim. Umudu da çabayı da hayali de düşü de... Aşı, tohum ve maya; büyüttüklerimizin atası değil midir? Öyleyse durma şimdi: “Ayağa Kalk İnsanlık!” diyoruz.
Mademki yeryüzünde insan olarak bulunuyoruz; dağ, taş, toprak, hayvan, bitki ve diğer canlı/cansız varlıklardan bir farkımız/farklılığımız olması gerekmez mi?
İnanç, düşünce, beklenti, özlem, tutku, hasret gibi farklılıklarımızı zorlamadan; “insan olma” ortak paydasında buluşamıyorsak, her varlık için, bu gezegen cehennem ve zindana dönüşecektir.
Diğer eserlerimde anlattıklarımdan farklı olarak; ahlak, adalet ve maneviyat öğretilerini merkeze alıp, siyaset anlayışıyla buluşturmaya odaklandım.
Etik değerler; kurumsal, ilkesel, mesleki ve tüm görev alanlarındaki, doğruluk, dürüstlük, adalet ve hakkaniyet yazılı kurallarını içerir. Ahlâk ise bireyde şekillenip, topluma yansıyan, olumlu/tutarlı davranışlar bütünüdür. Toplum ve topluluklara göre değişebilir. Yazılı ve yazılı olmayan gelenek/göreneklerle şekillenir. Biri diğerinin yerine geçemez. Alternatifi de değildir. Birbirlerini tamamlarlar.
Ahlaklı, adil, dürüst insan; prensipli, düzenli, özenli, disiplinli, uyumlu, kurallar, ilkeler ve yasaların gereğini yerine getiren bir kişilik karakterine sahiptir. Bir konut sitesinde kirada yaşıyorsa; Türk Borçlar kanununa göre, mülk sahibine karşı yükümlülükleri, sorumlulukları vardır. Kat mülkiyeti kanunu ve site yönetim planına göre; diğer komşularına ve yönetime karşı sorumlulukları vardır. Türk medeni kanununa göre ise aile bireylerine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Eğer kusur, özensizlik ve kabahati aşan bir suç vasfı varsa ortada; mağdur ve sanık, ceza hukukuyla tanışmak zorunda kalır.
Yasaları bilmemek; bir kusur/ihmal/suç karşısında mazeret kabul edilmemektedir. Bundan dolayıdır ki; sistemli, özenli ve verimli bir yaşam modeli için öncelikle hak, ödev ve sorumluluklarımızın ne olduğunu bilip, mümkünse beklenenden daha fazlasını sunmak gereklidir.
Ahlâklı, doğru, dürüst insan deyince; genel kanaat ve beklenti: “sessiz, sedasız, mülayim, sâkin, uyumlu, tepkisiz, hareketsiz, ısrarsız bir karakter canlanır hafızalarda. Oysaki tam tersi olmamakla birlikte, oluşan kanaat noksandır. Ahlaklı insan; adalet, hakkaniyet ve tüm donanımsal sistematiğini devreye alarak, istismara açık tüm alanlarla mücadele eder. Ne aldatır ne de aldanan olmak ister. İki yönlü mücadele insanıdır o.
Her çokluk; azdan ürer, oluşur. Hiçbir başlangıcı küçümsemeyelim. Umudu da çabayı da hayali de düşü de... Aşı, tohum ve maya; büyüttüklerimizin atası değil midir? Öyleyse durma şimdi: “Ayağa Kalk İnsanlık!” diyoruz.