Bu kitap eski bir hikayenin yeni yüzünü Türk okuyuculara sunuyor. Hikaye gerçekten eski. Çünkü benzer sorunları ve baş etme yollarını Romalı generallerden, Kızılderililerle uğraşan uzun bıçaklı Hafif Süvari Alayı’na mensup subaylara, Kuzey Afrika’da görevli Fransız Komutan/Valilerden, Zulu savaşlarındaki “centilmen” İngiliz subaylarına ya da Şeyh Şamil’e karşı harekat yürüten Rus generallerine kadar birçok kişiden dinleyebilirsiniz.
Dahası bu eski hikaye 20’nci yüzyılın başında ideoloji, askeri teknoloji, hukuksal anlayışta değişim, medyanın artan etkinliği ile yeni özellikler kazandı. Sanayi devriminin ardından “askeri güce, büyüklüğe” istatistikî verilerle atıf yapan Napolyon’un meşhur “kimin tabur sayısı büyükse savaşı o kazanır” ifadesinin geçerli olmayabileceğini gösteren bir strateji olarak ayaklanma gündemdeki yerini aldı. Nitekim istatistikler bu stratejileri iyi içselleştirmiş, öğrenmiş “zayıfların” 1950 sonrasında savaşları kazanma oranının çoktan %50’yi geçtiğini söylüyor.
Bu kitap eski bir hikayenin yeni yüzünü Türk okuyuculara sunuyor. Hikaye gerçekten eski. Çünkü benzer sorunları ve baş etme yollarını Romalı generallerden, Kızılderililerle uğraşan uzun bıçaklı Hafif Süvari Alayı’na mensup subaylara, Kuzey Afrika’da görevli Fransız Komutan/Valilerden, Zulu savaşlarındaki “centilmen” İngiliz subaylarına ya da Şeyh Şamil’e karşı harekat yürüten Rus generallerine kadar birçok kişiden dinleyebilirsiniz.
Dahası bu eski hikaye 20’nci yüzyılın başında ideoloji, askeri teknoloji, hukuksal anlayışta değişim, medyanın artan etkinliği ile yeni özellikler kazandı. Sanayi devriminin ardından “askeri güce, büyüklüğe” istatistikî verilerle atıf yapan Napolyon’un meşhur “kimin tabur sayısı büyükse savaşı o kazanır” ifadesinin geçerli olmayabileceğini gösteren bir strateji olarak ayaklanma gündemdeki yerini aldı. Nitekim istatistikler bu stratejileri iyi içselleştirmiş, öğrenmiş “zayıfların” 1950 sonrasında savaşları kazanma oranının çoktan %50’yi geçtiğini söylüyor.