“Önemli olan gözlerdeki ışıltı değildir. O ışığın kaynağıdır. Nereden gelir, nereye gider hiç bilmezken, üstelik o kıpırtı senin ruhuna işleyen bir büyü olur adeta. Adı aşk belirtileridir bunun. Zamanla gün yüzüne çıkar kanıksanmış belirtiler. Ya sevmeye başlarsın ya da kalırsın, hiçbir şey yapmadan, yapamadan. Aşkın en çıkmazlarına yürümek belki çıkar ümididir. Ümitler yıkılmazsa hikayen başlar. Hikayenin dil bilgisi olur sevdiğin. Sessizce büyütürsün onu hikayende. Bazen kırılırsın, bazen mutlu olur sarılırsın kelimelere. Bazense ummadığın bir zamanda kaybolursun kendi hikayende. “Kimse yok mu?” naraların faydasızdır. Sonra karanlıklarını örten kişi gelir yanına; Sevdiğin... Büyüttüğün… Ölüm pahasına yaşamayı göze aldığın... Ya… Yürüdüğünüz o yollar, kaldırımlar şahit olurken mutluluğunuza bir gün gideceğini bildiğin halde sarılırsın. En çaresiz teselli de budur aslında. Bir gün gideceğini bildiğin halde ona sımsıkı sarılmak… Bir gün eline “tükenen kalem”leri alacağını ve çizgi çekeceğini bilirsin aslında. Kırılganlıklar, anılar birikir ve bahanelere verir elini. Bahanelerse hep bitirme çabasıdır aşkın. Hiç olmamış gibi davranır. En büyük sükunetlere gizlenip, puslu gecelere merhaba denir o gittikten sonra. Umut, hep dünlerde kalır. Ve hayat ona dur demeye yetmez bazen. Fakat o bildiğini yapar ve gider. Bütün aşk adına ekilmiş tohumları yakar. İki cümlelik bir eser kalır ortaya. Yüreğin acı bir seslenişi yansır aklına;
“Kimseye güvenmiyorum artık terk eden bendeyken…”
“Önemli olan gözlerdeki ışıltı değildir. O ışığın kaynağıdır. Nereden gelir, nereye gider hiç bilmezken, üstelik o kıpırtı senin ruhuna işleyen bir büyü olur adeta. Adı aşk belirtileridir bunun. Zamanla gün yüzüne çıkar kanıksanmış belirtiler. Ya sevmeye başlarsın ya da kalırsın, hiçbir şey yapmadan, yapamadan. Aşkın en çıkmazlarına yürümek belki çıkar ümididir. Ümitler yıkılmazsa hikayen başlar. Hikayenin dil bilgisi olur sevdiğin. Sessizce büyütürsün onu hikayende. Bazen kırılırsın, bazen mutlu olur sarılırsın kelimelere. Bazense ummadığın bir zamanda kaybolursun kendi hikayende. “Kimse yok mu?” naraların faydasızdır. Sonra karanlıklarını örten kişi gelir yanına; Sevdiğin... Büyüttüğün… Ölüm pahasına yaşamayı göze aldığın... Ya… Yürüdüğünüz o yollar, kaldırımlar şahit olurken mutluluğunuza bir gün gideceğini bildiğin halde sarılırsın. En çaresiz teselli de budur aslında. Bir gün gideceğini bildiğin halde ona sımsıkı sarılmak… Bir gün eline “tükenen kalem”leri alacağını ve çizgi çekeceğini bilirsin aslında. Kırılganlıklar, anılar birikir ve bahanelere verir elini. Bahanelerse hep bitirme çabasıdır aşkın. Hiç olmamış gibi davranır. En büyük sükunetlere gizlenip, puslu gecelere merhaba denir o gittikten sonra. Umut, hep dünlerde kalır. Ve hayat ona dur demeye yetmez bazen. Fakat o bildiğini yapar ve gider. Bütün aşk adına ekilmiş tohumları yakar. İki cümlelik bir eser kalır ortaya. Yüreğin acı bir seslenişi yansır aklına;
“Kimseye güvenmiyorum artık terk eden bendeyken…”