Umberto Eco, “Ne yani, böylesine korkunç bir dünyanın bir de cehennemi mi var?” diye sormuş. Deneyimleyemediğimiz “öte dünya”nın cehennemini bilemeyiz, ama emperyalist kapitalizmin yaşadığımız dünyayı ve özellikle de “bir oyun alanı” haline getirdiği Ortadoğu’yu bir cehenneme çevirdiğini sayılamayacak düzeyde tecrübe ettiğimiz kesin. Bu cehennemi niçin yarattıklarını da biliyoruz: “Kara altın” petrole sahip olmak. IŞİD dahil, olup biten her şey bununla ilişkili.
Mary Shelly ‘Frankenstein’ı, emperyalist işgal de IŞİD’i yarattı. Benzerlikler, farklılıklardan çok daha fazladır.
IŞİD; bölgede yeniden yaşanmakta olan paylaşım kavgasının sebep olduğu cehennemin hem bir sonucu, hem işgale karşı bir tepki hareketi, hem de emperyalizmin işbirlikçisi anti hümanist ve anakronik barbar bir örgüttür.
IŞİD; Tuzhurmatu ve Telafer’de Türkmenlere, Şengal’de Ezidilere ve Kobani’de Kürtlere korkunç zulümler yaptı. Onun halklara yaşattığı dehşetli acı ve korku; Caravaggio’nun “Aziz Pavlus’un Din Değişimi”, Goya’nın “3 Mayıs Kurşuna Diziliş”, Munch’un “Çığlık” ve Picasso’nun “Guernica” tablolarında alegorik olarak yansıttıkları acı, korku ve dehşetten daha büyüktür. Abidin Dino “mutluluğun resmi”ni yapamadı ama IŞİD kafa kesme görüntülerini pornografik bir gösteriye dönüştürerek, “resimdeki gözyaşları”nın ötesinde dehşetli acılar yaşattı. En başta da kadınlara. Kadınların, özellikle de Ezidi kadınların çığlığı Hitler ve Franco uçaklarının bombalaması ardından, etkileri Guernica tablosunda gösterilen dehşet içindeki “boğa” ve “yaralı at”ın çığlığından çok daha derindir.
Bu vahşet ortamında Kobani’deki kent direnişi tıpkı Guernica’daki “meşale” figürüyle, tıpkı Mussorgsky’nin “Çıplak Dağda Bir Gece” senfonisindeki seslenişiyle gösterildiği türden bir umut fişeği haline geldi.
Schiller’in, “İnsan eylemlerinde kendini resmeder” sözünde ve Delacrois’in “Halka Yol Gösteren” tablosunda olduğu türden, alttan bir kardeşleşme hareketi olan Gezi eylemleri de, Kobani dışında bir başka alandan, milyonlarca insana umudun ve direnişin yolunu gösterdi.
Gezi; Eluard’ın “kapılara ve sıralara adını” yazdığı “özgürlük” arayışından başka bir şey değildir.
Aralarındaki tarihsel bağlar nedeniyle Gezi ve Kobani direnişleri bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bu bağlar koparılamaz. Hele ki sınıf ekseninde kurulursa...
Gezi ve Kobani, esas olarak sınıf kardeşliğidir.
Umberto Eco, “Ne yani, böylesine korkunç bir dünyanın bir de cehennemi mi var?” diye sormuş. Deneyimleyemediğimiz “öte dünya”nın cehennemini bilemeyiz, ama emperyalist kapitalizmin yaşadığımız dünyayı ve özellikle de “bir oyun alanı” haline getirdiği Ortadoğu’yu bir cehenneme çevirdiğini sayılamayacak düzeyde tecrübe ettiğimiz kesin. Bu cehennemi niçin yarattıklarını da biliyoruz: “Kara altın” petrole sahip olmak. IŞİD dahil, olup biten her şey bununla ilişkili.
Mary Shelly ‘Frankenstein’ı, emperyalist işgal de IŞİD’i yarattı. Benzerlikler, farklılıklardan çok daha fazladır.
IŞİD; bölgede yeniden yaşanmakta olan paylaşım kavgasının sebep olduğu cehennemin hem bir sonucu, hem işgale karşı bir tepki hareketi, hem de emperyalizmin işbirlikçisi anti hümanist ve anakronik barbar bir örgüttür.
IŞİD; Tuzhurmatu ve Telafer’de Türkmenlere, Şengal’de Ezidilere ve Kobani’de Kürtlere korkunç zulümler yaptı. Onun halklara yaşattığı dehşetli acı ve korku; Caravaggio’nun “Aziz Pavlus’un Din Değişimi”, Goya’nın “3 Mayıs Kurşuna Diziliş”, Munch’un “Çığlık” ve Picasso’nun “Guernica” tablolarında alegorik olarak yansıttıkları acı, korku ve dehşetten daha büyüktür. Abidin Dino “mutluluğun resmi”ni yapamadı ama IŞİD kafa kesme görüntülerini pornografik bir gösteriye dönüştürerek, “resimdeki gözyaşları”nın ötesinde dehşetli acılar yaşattı. En başta da kadınlara. Kadınların, özellikle de Ezidi kadınların çığlığı Hitler ve Franco uçaklarının bombalaması ardından, etkileri Guernica tablosunda gösterilen dehşet içindeki “boğa” ve “yaralı at”ın çığlığından çok daha derindir.
Bu vahşet ortamında Kobani’deki kent direnişi tıpkı Guernica’daki “meşale” figürüyle, tıpkı Mussorgsky’nin “Çıplak Dağda Bir Gece” senfonisindeki seslenişiyle gösterildiği türden bir umut fişeği haline geldi.
Schiller’in, “İnsan eylemlerinde kendini resmeder” sözünde ve Delacrois’in “Halka Yol Gösteren” tablosunda olduğu türden, alttan bir kardeşleşme hareketi olan Gezi eylemleri de, Kobani dışında bir başka alandan, milyonlarca insana umudun ve direnişin yolunu gösterdi.
Gezi; Eluard’ın “kapılara ve sıralara adını” yazdığı “özgürlük” arayışından başka bir şey değildir.
Aralarındaki tarihsel bağlar nedeniyle Gezi ve Kobani direnişleri bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bu bağlar koparılamaz. Hele ki sınıf ekseninde kurulursa...
Gezi ve Kobani, esas olarak sınıf kardeşliğidir.