Maveraünnehir’den Karaorman’a Sayan Dağları’ndan Sina Çölü’ne uzanan bir coğrafyada Buhara’dan İstanbul asitanelerine, Japon mabetlerine, Ortadoğu peygamber anlatılarından 20. yüzyılın büyük kavgalarına uzanan bir coğrafya ve kültür atlasında her romanında okuru şaşırtan bir dünya kuran Ömer F. Oyal son romanında ruhun karanlık bölgelerine çentik atıyor.
Bahara Bir Hediye saplantının ilmek ilmek işlendiği, sıra dışı bir aşkı anlatan sürükleyici bir takıntı kitabı.
TADIMLIK
“Firdevs koca Buda heykelini çevreleyen üstü kapalı galeride bir yerde oturuyor olabilir. Orada da hava kapalı olabilir, yağmur çiseliyor olabilir. Arkasında bir yerden, biraz uzaktan onu seyrediyorum. Körfez görünmüyor. Firdevs körfez tarafına sırtını dönmüş ve orada olduğuna inanamıyor. Elini uzatsa heykele dokunabilecek kadar yakında olduğuna inanamıyor. Firdevs heykele dokunmak gibi bir densizlik yapmaz. Aradaki mesafeyi korumaya özen gösterir. Öylece seyretmekle yetinir. Onca ertelemeden sonra hayal ettiğimiz yere vardığımızda önce orada olduğumuza kendimizi inandırmamız gerek. Bu eller, bu gövde ve bu gözler şimdi buradalar, sırtımı dayadığım taş burada ve sırtım burada diye tekrarlamak gerekir. İçime çektiğim hava buraya ait ve ciğerlerim buranın havasını işliyor, kanım buranın havasıyla tazeleniyor. Bunları birkaç kez tekrarlamak gerek. Firdevs de tekrarlıyor. Tekrarlama, mekânı yavaşça bizim kılar. Buna artık vuslat diyebiliriz.”
Maveraünnehir’den Karaorman’a Sayan Dağları’ndan Sina Çölü’ne uzanan bir coğrafyada Buhara’dan İstanbul asitanelerine, Japon mabetlerine, Ortadoğu peygamber anlatılarından 20. yüzyılın büyük kavgalarına uzanan bir coğrafya ve kültür atlasında her romanında okuru şaşırtan bir dünya kuran Ömer F. Oyal son romanında ruhun karanlık bölgelerine çentik atıyor.
Bahara Bir Hediye saplantının ilmek ilmek işlendiği, sıra dışı bir aşkı anlatan sürükleyici bir takıntı kitabı.
TADIMLIK
“Firdevs koca Buda heykelini çevreleyen üstü kapalı galeride bir yerde oturuyor olabilir. Orada da hava kapalı olabilir, yağmur çiseliyor olabilir. Arkasında bir yerden, biraz uzaktan onu seyrediyorum. Körfez görünmüyor. Firdevs körfez tarafına sırtını dönmüş ve orada olduğuna inanamıyor. Elini uzatsa heykele dokunabilecek kadar yakında olduğuna inanamıyor. Firdevs heykele dokunmak gibi bir densizlik yapmaz. Aradaki mesafeyi korumaya özen gösterir. Öylece seyretmekle yetinir. Onca ertelemeden sonra hayal ettiğimiz yere vardığımızda önce orada olduğumuza kendimizi inandırmamız gerek. Bu eller, bu gövde ve bu gözler şimdi buradalar, sırtımı dayadığım taş burada ve sırtım burada diye tekrarlamak gerekir. İçime çektiğim hava buraya ait ve ciğerlerim buranın havasını işliyor, kanım buranın havasıyla tazeleniyor. Bunları birkaç kez tekrarlamak gerek. Firdevs de tekrarlıyor. Tekrarlama, mekânı yavaşça bizim kılar. Buna artık vuslat diyebiliriz.”