Her insan; duygularını, düşüncelerini, tasarımlarını, sezgilerini, görüşlerini dışa vurmak ister. Dışa vurulamamış bilinçli bir düşünce ve duyguyu, bilinçaltına yerleştirmek zorunda kalınırsa, duygu ve düşüncelerimizin bütününden oluşan iç dünyamız sıkıntılı bir ruh haline sahip olacaktır. Bu gerçeklik insanın akıl ve vicdan sahibi olmasının getirdiklerinden yalnızca birisidir. Durum bu olmakla birlikte, insan ve toplum merkezli düşüncenin başlatıcısı Sofistler ve Sokrates’tir. Onlardan önce felsefe yalnızca doğa ve fiziksel dünyanın ardında olduğunu düşündükleri ana ilke üzerinde düşünmüşlerdir. Oysa Sokrates ve Sofistler insan ve insan yaşamının sorunları üzerine düşünme geleneğini başlatmışlardır. Başka bir deyişle felsefeyi insanla buluşturmuşlardır. Onların izinden giden bir yazarın eseri olarak bu kitap, yazmaya karar verip de, sadece bu kitaba ayrılmış üç ay ya da beş ay gibi bir kesit içinde yoğunlaşılarak ortaya çıkartılmış değildir. Yıllar içinde yazılmış ve biriktirilmiş düşünce yazılarımın bazılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir kitaptır. Kısaca söylemek gerekirse, bazı konularda geçmişi uzun yıllara dayanan gözlem ve okumalarımdan çıkardığım sonuçları özenle bir araya getirip, derli toplu bir düşünce çerçevesinde okurlarımla paylaşmayı amaçladım. Zira düşüncenin gerçek ve kalıcı eylemi yazmaktır. Yazmak olmayınca düşünmek çok şey ifade etmez diye düşündüm.
Bütün insanlarda bir doğrulama yanlılığı, başka bir deyişle doğrulanma arzusunu besleyen görüş ve düşüncelere iltimas tanıma zaafı vardır. Bu zaaf yüzünden aslında saçma sapan olduğuna dair bizim de kuşku duyduğumuz karar, işlem, düşünce veya davranışımızı destekleyen insanlara karşı sempati duyarız. İşte bu sempati gerçekleri görmemizi engelleyen bir perdeye dönüşür. Buna gerçek kataraktı da diyebiliriz. Başka bir şekilde ifade etmeye çalışırsak, doğrulanma arzumuzu besleyen görüş ve düşüncelere iltimas tanıma zaafımız, göz bebeğimizin arkasında bulunan ve görmeyi sağlayan doğal göz merceğinin saydamlığını kaybederek matlaşmasına ve dolayısıyla dünyayı görüşümüzün buğulanmış bir camın arkasından bakıyormuşçasına bozulmasına yol açar. Gerçeklik kataraktında gerçekliği algılama yetimizi zaafa uğratmaya (doğal göz merceğimizin saydamlığını kaybetmesine) neden olan şey etrafımızdaki çıkarcıların sırf göze girmek vb. gibi çıkarları yüzünden bizi pohpohlamalarıdır. Bu durumdan kurtulmak için yapılması gereken tek şey, küçük de olsa bir operasyondur. Çünkü kataraktın ilaçla tedavisi yoktur. Tek tedavisi cerrahidir. Gerçeklik kataraktında bu cerrahi müdahaleye denk düşen çare ise, etrafımızdaki çıkarcılardan uzak kalmak, onları etrafımızdan kovmaktır. Bunu başararak aynı zamanda temelde hep tutarlı kalmış olan düşünce evrimim içinde edindiğim bilgiler ve yaşam tecrübelerim ışığında, insan düşüncesini, eylemlerini, ufkunu ve bakışını biçimlendiren kavramlarla yazın dünyasında ben de varım demenin hazzı bir başka oluyor. Bu kitap bana bu hazzı yaşattı. Bu haz öyle bir hazdır ki, çok yoğun okumaların, düşüncelerin, iç gözlemlerin hızla uçuştuğu bir zihin atmosferi içinden bir eser meydana getirmenin tarifsiz mutluluğudur. Bu mutluluğun ne kadar büyük bir coşku doğurduğunu, öğrendikleri karşısında düşüncelerini ve iç sesini susturmakta zorlanan insanlar çok daha iyi anlayacaklardır. Öyle insanlar çok iyi bilirler ki, söze ve yazıya dönüşmeyen düşünce, düşünce değildir.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde gerçeği arayışımın bir ürünü olarak bu kitapta, toplumsal hayatın her alanına sinmiş olan hazır düşünce ve davranış kalıpları ile düşünce alanında ilerlenebileceği yanılgısından uzaklaşılarak berrak, olabildiğince açık ve iyi niyetli bir üslupla yazılmış düşünceler bulunmakta ve ayrı ayrı yollara yönelmiş düşünceler nesnel olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bunu yaparken, düşünce ve davranışlarını radikal ve keskin ötekileştirmelerin gölgesinde biçimlendirmek yanılgısına da düşülmemek için azami gayret gösterilmiştir.
Her insan; duygularını, düşüncelerini, tasarımlarını, sezgilerini, görüşlerini dışa vurmak ister. Dışa vurulamamış bilinçli bir düşünce ve duyguyu, bilinçaltına yerleştirmek zorunda kalınırsa, duygu ve düşüncelerimizin bütününden oluşan iç dünyamız sıkıntılı bir ruh haline sahip olacaktır. Bu gerçeklik insanın akıl ve vicdan sahibi olmasının getirdiklerinden yalnızca birisidir. Durum bu olmakla birlikte, insan ve toplum merkezli düşüncenin başlatıcısı Sofistler ve Sokrates’tir. Onlardan önce felsefe yalnızca doğa ve fiziksel dünyanın ardında olduğunu düşündükleri ana ilke üzerinde düşünmüşlerdir. Oysa Sokrates ve Sofistler insan ve insan yaşamının sorunları üzerine düşünme geleneğini başlatmışlardır. Başka bir deyişle felsefeyi insanla buluşturmuşlardır. Onların izinden giden bir yazarın eseri olarak bu kitap, yazmaya karar verip de, sadece bu kitaba ayrılmış üç ay ya da beş ay gibi bir kesit içinde yoğunlaşılarak ortaya çıkartılmış değildir. Yıllar içinde yazılmış ve biriktirilmiş düşünce yazılarımın bazılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir kitaptır. Kısaca söylemek gerekirse, bazı konularda geçmişi uzun yıllara dayanan gözlem ve okumalarımdan çıkardığım sonuçları özenle bir araya getirip, derli toplu bir düşünce çerçevesinde okurlarımla paylaşmayı amaçladım. Zira düşüncenin gerçek ve kalıcı eylemi yazmaktır. Yazmak olmayınca düşünmek çok şey ifade etmez diye düşündüm.
Bütün insanlarda bir doğrulama yanlılığı, başka bir deyişle doğrulanma arzusunu besleyen görüş ve düşüncelere iltimas tanıma zaafı vardır. Bu zaaf yüzünden aslında saçma sapan olduğuna dair bizim de kuşku duyduğumuz karar, işlem, düşünce veya davranışımızı destekleyen insanlara karşı sempati duyarız. İşte bu sempati gerçekleri görmemizi engelleyen bir perdeye dönüşür. Buna gerçek kataraktı da diyebiliriz. Başka bir şekilde ifade etmeye çalışırsak, doğrulanma arzumuzu besleyen görüş ve düşüncelere iltimas tanıma zaafımız, göz bebeğimizin arkasında bulunan ve görmeyi sağlayan doğal göz merceğinin saydamlığını kaybederek matlaşmasına ve dolayısıyla dünyayı görüşümüzün buğulanmış bir camın arkasından bakıyormuşçasına bozulmasına yol açar. Gerçeklik kataraktında gerçekliği algılama yetimizi zaafa uğratmaya (doğal göz merceğimizin saydamlığını kaybetmesine) neden olan şey etrafımızdaki çıkarcıların sırf göze girmek vb. gibi çıkarları yüzünden bizi pohpohlamalarıdır. Bu durumdan kurtulmak için yapılması gereken tek şey, küçük de olsa bir operasyondur. Çünkü kataraktın ilaçla tedavisi yoktur. Tek tedavisi cerrahidir. Gerçeklik kataraktında bu cerrahi müdahaleye denk düşen çare ise, etrafımızdaki çıkarcılardan uzak kalmak, onları etrafımızdan kovmaktır. Bunu başararak aynı zamanda temelde hep tutarlı kalmış olan düşünce evrimim içinde edindiğim bilgiler ve yaşam tecrübelerim ışığında, insan düşüncesini, eylemlerini, ufkunu ve bakışını biçimlendiren kavramlarla yazın dünyasında ben de varım demenin hazzı bir başka oluyor. Bu kitap bana bu hazzı yaşattı. Bu haz öyle bir hazdır ki, çok yoğun okumaların, düşüncelerin, iç gözlemlerin hızla uçuştuğu bir zihin atmosferi içinden bir eser meydana getirmenin tarifsiz mutluluğudur. Bu mutluluğun ne kadar büyük bir coşku doğurduğunu, öğrendikleri karşısında düşüncelerini ve iç sesini susturmakta zorlanan insanlar çok daha iyi anlayacaklardır. Öyle insanlar çok iyi bilirler ki, söze ve yazıya dönüşmeyen düşünce, düşünce değildir.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde gerçeği arayışımın bir ürünü olarak bu kitapta, toplumsal hayatın her alanına sinmiş olan hazır düşünce ve davranış kalıpları ile düşünce alanında ilerlenebileceği yanılgısından uzaklaşılarak berrak, olabildiğince açık ve iyi niyetli bir üslupla yazılmış düşünceler bulunmakta ve ayrı ayrı yollara yönelmiş düşünceler nesnel olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bunu yaparken, düşünce ve davranışlarını radikal ve keskin ötekileştirmelerin gölgesinde biçimlendirmek yanılgısına da düşülmemek için azami gayret gösterilmiştir.