Mehmet Mahsum Oral’dan bir “barbar anlatısı”. Bir şeyin üstüne yazmak mı, o şeyin altında kalmak mı? O şey bir dağ mı, bir bina mı, bir coğrafya mı yoksa bizatihi barbarlar mı?
Kavafis’in barbarları değil bunlar, bunlar onlarla beraber beklenilen “yeni barbarlar”. Bu yüzden barbarlarla beklerken.
Dil, anten, direk, lamba, cin, çocukluk, küçük el, büyük el…
Yürüyen bir adamın, kendi de belki barbar olan bir adamın yolda gördüklerini epey ironik bir biçimde okuyoruz. Bir iç ses mi? Belki. Ama oldukça gürültülü bir iç ses.
Çehov’un tüfeği her zaman patlamak zorundaydı eskiden. Yeni zamanlarda o tüfek patlamayabiliyor. Barbarlarla Beklerken o tüfeğin kendisi oluyor. Bütün öteki barbarlarla.
Ben barbar, bitiremeyeceğim bir güne başlamak için aynanın dikkatini dağıtıyorum. Dişlerimi fırçalarken macunun ağzımda köpürmesine hayret ediyorum, barbarın ağzında her şeyin abartıya dönüşmek gibi bir kaderinin olduğunu düşünüyorum o an.
Mehmet Mahsum Oral’dan bir “barbar anlatısı”. Bir şeyin üstüne yazmak mı, o şeyin altında kalmak mı? O şey bir dağ mı, bir bina mı, bir coğrafya mı yoksa bizatihi barbarlar mı?
Kavafis’in barbarları değil bunlar, bunlar onlarla beraber beklenilen “yeni barbarlar”. Bu yüzden barbarlarla beklerken.
Dil, anten, direk, lamba, cin, çocukluk, küçük el, büyük el…
Yürüyen bir adamın, kendi de belki barbar olan bir adamın yolda gördüklerini epey ironik bir biçimde okuyoruz. Bir iç ses mi? Belki. Ama oldukça gürültülü bir iç ses.
Çehov’un tüfeği her zaman patlamak zorundaydı eskiden. Yeni zamanlarda o tüfek patlamayabiliyor. Barbarlarla Beklerken o tüfeğin kendisi oluyor. Bütün öteki barbarlarla.
Ben barbar, bitiremeyeceğim bir güne başlamak için aynanın dikkatini dağıtıyorum. Dişlerimi fırçalarken macunun ağzımda köpürmesine hayret ediyorum, barbarın ağzında her şeyin abartıya dönüşmek gibi bir kaderinin olduğunu düşünüyorum o an.