20. yüzyılın en büyük şairlerindendir Louis Aragon. Dadaist olarak başlayıp sürrealist olarak sürdürdüğü yazın serüveni, 1927 yılında Fransız Komünist Partisi’ne girmesiyle toplumcu gerçekçi anlayışa yönelir. Bu anlayışın ürünü olan Basel’in Çanları, “Gerçek Dünya” başlığıyla yayımlanan dört ciltlik dizinin ilk romanıdır.
Romanda, burjuvazinin şaşaalı kent yaşamının yanı sıra yoksulların, işçi sınıfının en zorlu yaşam koşulları ve “hem coşturan, hem bezdiren” entelektüellerle örülmüş geniş bir panorama çizilir. Düzenin çok yönlü eleştirisi hâkimdir Basel’in Çanları’nda. Öyküleme ve tarihî motifler paralel akar. Güncel politik ortam ve tarihî olaylar uyum içinde aktarılır.
Sermaye sahipleri, burjuvazi, siyasiler çirkin yüzleriyle sergilenir; çıkarlar söz konusu olduğunda aniden yön değiştiren politik görüşler, grev entrikaları oyunun bir parçasıdır. Bütün pespayeliğiyle politika ve burjuvazi el eleyken aşk, para ve iktidar ekseninde yerini alır.
Yazar romanın akışı içinde ufak ufak çan seslerini duyursa da, Basel’in çanlarını asıl olarak son bölümde duyarız; Basel’deki Büyük Konsey’i, konseydeki Clara Zetkin’i buluruz birden karşımızda:
“O gözler ki, tam da Hitler fırtınasının arifesinde, Reichstag Başkanlık kürsüsünden, tıklım tıklım düşman sıralarını bir bir dolaşıp yapılacak işin büyüklüğünü hesaplamışlardır... O gözler ki, gerçekten bu yaşlı kadının gözleriyle, aynı zamanda geleceğin bütün kadınlarının gözleri ve geleceğin gözlerinin gençliğidirler…”
Kalemini “gerçek dünya” ve anti-faşist direniş için kullanan Aragon’un bu eşsiz romanı, Attilâ İlhan’ın şiirsel çevirisiyle Yordam Edebiyat’ta.
20. yüzyılın en büyük şairlerindendir Louis Aragon. Dadaist olarak başlayıp sürrealist olarak sürdürdüğü yazın serüveni, 1927 yılında Fransız Komünist Partisi’ne girmesiyle toplumcu gerçekçi anlayışa yönelir. Bu anlayışın ürünü olan Basel’in Çanları, “Gerçek Dünya” başlığıyla yayımlanan dört ciltlik dizinin ilk romanıdır.
Romanda, burjuvazinin şaşaalı kent yaşamının yanı sıra yoksulların, işçi sınıfının en zorlu yaşam koşulları ve “hem coşturan, hem bezdiren” entelektüellerle örülmüş geniş bir panorama çizilir. Düzenin çok yönlü eleştirisi hâkimdir Basel’in Çanları’nda. Öyküleme ve tarihî motifler paralel akar. Güncel politik ortam ve tarihî olaylar uyum içinde aktarılır.
Sermaye sahipleri, burjuvazi, siyasiler çirkin yüzleriyle sergilenir; çıkarlar söz konusu olduğunda aniden yön değiştiren politik görüşler, grev entrikaları oyunun bir parçasıdır. Bütün pespayeliğiyle politika ve burjuvazi el eleyken aşk, para ve iktidar ekseninde yerini alır.
Yazar romanın akışı içinde ufak ufak çan seslerini duyursa da, Basel’in çanlarını asıl olarak son bölümde duyarız; Basel’deki Büyük Konsey’i, konseydeki Clara Zetkin’i buluruz birden karşımızda:
“O gözler ki, tam da Hitler fırtınasının arifesinde, Reichstag Başkanlık kürsüsünden, tıklım tıklım düşman sıralarını bir bir dolaşıp yapılacak işin büyüklüğünü hesaplamışlardır... O gözler ki, gerçekten bu yaşlı kadının gözleriyle, aynı zamanda geleceğin bütün kadınlarının gözleri ve geleceğin gözlerinin gençliğidirler…”
Kalemini “gerçek dünya” ve anti-faşist direniş için kullanan Aragon’un bu eşsiz romanı, Attilâ İlhan’ın şiirsel çevirisiyle Yordam Edebiyat’ta.