Bireyin temel haklarından ve demokrasinin vazgeçilmezi kabul edilen ifade özgürlüğünün bir kullanım şekli olan basın özgürlüğü, bir yandan uluslararası antlaşmalarda ve anayasalarda güvenceye kavuşturulurken diğer yandan mutlak olmaması nedeniyle sınırlamaya tabi tutulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve çağımızın anayasa metinlerinde, basın özgürlüğünün sınırlandırma sebeplerinden biri, genel ve soyut bir kavram olan millî güvenliktir. 1961 Anayasası’na kadar anayasal bir sınırlandırma sebebi olarak anayasalarda yer almasa da, 1864 tarihli Matbuat Nizamnamesi, 1909 tarihli Matbuat Kanunu, 1925 tarihli Takrir-ı Sükûn Kanunu, 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu, 1931 tarihli Matbuat Kanunu ve 1950 tarihli Basın Kanunu millî güvenliğe, basın özgürlüğünü sınırlandırma sebeplerinden biri olarak yer vermişlerdir.
1961 Anayasası ile ilk kez hukuk alanında kullanılan millî güvenlik kavramı, 1971 değişiklikleri ile temel hak ve özgürlükler için sınırlandırma ölçütüne dönüşmüş, 1982 Anayasası’nın ilk hali de kavramı dokuz maddesinde bir sınırlandırma nedeni olarak benimsemiştir. Diğer ülkelerin anayasalarında olduğu gibi 1982 Anayasası’nda da basın özgürlüğünün sınırlandırma sebeplerinden birisi, millî güvenlik olarak kabul edilmiş ve kavram, 5187 sayılı Basın Kanunu’nda da yer almıştır. Millî güvenlik sebebi ile basın özgürlüğüne getirilecek sınırlandırmalar arasında denge sağlama, günümüz devletlerinin karşılaştıkları en önemli sorunlardandır. Devletler, bir taraftan kurdukları düzeni anayasalarının öngördüğü kurallarla korumaya çalışırken, diğer taraftan temel hak ve özgürlüklerin gereksiz yere ya da gereğinden fazla sınırlanmamasına özen göstermek durumundadırlar.
Bu eser, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Anayasa Hukuku Bilim Dalında doktora tezi olarak savunulup, Prof. Dr. Ali Akyıldız, Doç. Dr. Ömer Keskinsoy, Doç. Dr. Münci Çakmak, Doç. Dr. Olgun Değirmenci ve Doç. Dr. Bülent Algan tarafından oluşan jüri tarafından oybirliğiyle kabul edilmiştir. Eser ile; basın özgürlüğü ile ilgili temel kavramlar, basın özgürlüğü-ifade özgürlüğü ilişkisi, basın özgürlüğünün kapsamı ve uluslararası güvenceleri incelenmiş, millî güvenlik kavramının etimolojik açıdan tahlili yapılmış, doktrinin kavrama yaklaşımı ile anayasalar ve mevzuattaki durumu ortaya konmaya çalışılmıştır. Millî güvenlik kavramının taşıdığı soyut nitelik mahkeme kararlarıyla somutlaştırıldığından Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay içtihatlarındaki yeri belirlenmeye çalışılmıştır. Konunun bugüne kadar nasıl evrildiğini hukuksal açıdan ortaya koymak günümüzü anlamak için önem taşıdığından 1982 Anayasası öncesi dönemde, Türkiye’de basın özgürlüğünün sınırlandırılmasında millî güvenlik ölçütü incelenmiştir. 1982 Anayasası ile koyulan ölçütler ve Türk yargı içtihatlarında öne çıkan kararlar tahlil edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin millî güvenlik sebebiyle yapılacak bir sınırlandırmada koyduğu ilkeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin öne çıkan kararlarıyla somutlaştırılmıştır.
Bireyin temel haklarından ve demokrasinin vazgeçilmezi kabul edilen ifade özgürlüğünün bir kullanım şekli olan basın özgürlüğü, bir yandan uluslararası antlaşmalarda ve anayasalarda güvenceye kavuşturulurken diğer yandan mutlak olmaması nedeniyle sınırlamaya tabi tutulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve çağımızın anayasa metinlerinde, basın özgürlüğünün sınırlandırma sebeplerinden biri, genel ve soyut bir kavram olan millî güvenliktir. 1961 Anayasası’na kadar anayasal bir sınırlandırma sebebi olarak anayasalarda yer almasa da, 1864 tarihli Matbuat Nizamnamesi, 1909 tarihli Matbuat Kanunu, 1925 tarihli Takrir-ı Sükûn Kanunu, 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu, 1931 tarihli Matbuat Kanunu ve 1950 tarihli Basın Kanunu millî güvenliğe, basın özgürlüğünü sınırlandırma sebeplerinden biri olarak yer vermişlerdir.
1961 Anayasası ile ilk kez hukuk alanında kullanılan millî güvenlik kavramı, 1971 değişiklikleri ile temel hak ve özgürlükler için sınırlandırma ölçütüne dönüşmüş, 1982 Anayasası’nın ilk hali de kavramı dokuz maddesinde bir sınırlandırma nedeni olarak benimsemiştir. Diğer ülkelerin anayasalarında olduğu gibi 1982 Anayasası’nda da basın özgürlüğünün sınırlandırma sebeplerinden birisi, millî güvenlik olarak kabul edilmiş ve kavram, 5187 sayılı Basın Kanunu’nda da yer almıştır. Millî güvenlik sebebi ile basın özgürlüğüne getirilecek sınırlandırmalar arasında denge sağlama, günümüz devletlerinin karşılaştıkları en önemli sorunlardandır. Devletler, bir taraftan kurdukları düzeni anayasalarının öngördüğü kurallarla korumaya çalışırken, diğer taraftan temel hak ve özgürlüklerin gereksiz yere ya da gereğinden fazla sınırlanmamasına özen göstermek durumundadırlar.
Bu eser, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Anayasa Hukuku Bilim Dalında doktora tezi olarak savunulup, Prof. Dr. Ali Akyıldız, Doç. Dr. Ömer Keskinsoy, Doç. Dr. Münci Çakmak, Doç. Dr. Olgun Değirmenci ve Doç. Dr. Bülent Algan tarafından oluşan jüri tarafından oybirliğiyle kabul edilmiştir. Eser ile; basın özgürlüğü ile ilgili temel kavramlar, basın özgürlüğü-ifade özgürlüğü ilişkisi, basın özgürlüğünün kapsamı ve uluslararası güvenceleri incelenmiş, millî güvenlik kavramının etimolojik açıdan tahlili yapılmış, doktrinin kavrama yaklaşımı ile anayasalar ve mevzuattaki durumu ortaya konmaya çalışılmıştır. Millî güvenlik kavramının taşıdığı soyut nitelik mahkeme kararlarıyla somutlaştırıldığından Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay içtihatlarındaki yeri belirlenmeye çalışılmıştır. Konunun bugüne kadar nasıl evrildiğini hukuksal açıdan ortaya koymak günümüzü anlamak için önem taşıdığından 1982 Anayasası öncesi dönemde, Türkiye’de basın özgürlüğünün sınırlandırılmasında millî güvenlik ölçütü incelenmiştir. 1982 Anayasası ile koyulan ölçütler ve Türk yargı içtihatlarında öne çıkan kararlar tahlil edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin millî güvenlik sebebiyle yapılacak bir sınırlandırmada koyduğu ilkeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin öne çıkan kararlarıyla somutlaştırılmıştır.