Yüksek olgunluk zirvesine ulaşmış Türk sanatı Türk sosyal-felsefi düşüncesinin, Türk sanat tefekkürünün (düşünce) kutsal sayfalarıdır. Yüzyılların sınavından çıkmış olan bu sanat, kurulduğu günden mensup olduğu halkla beraber yaşayıp, kendi şekliyle kalmış, nesilden nesile aktarılıp günümüze kadar ulaşmıştır. Türk inancının özelliklerini yansıtan bu üslup, farklı coğrafyalarda değişik biçimlerde görünse de, milli benliğini koruyarak her zaman kalkınmıştır.
Selçuklu devletinin, kültür tarihi kısa ömürlü olmasına rağmen, bu devlet dünya kültürü ve sanatı tarihinde eşsiz rol oynamış ve çok kıymetli miraslar bırakmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ifade ettiği gibi: "Selçuklu Rönesansı zamansız bastıran kar fırtınası altında kalmış baharlara benziyor" [123.s.16]. Ortaya konulan sorunları aşağıdaki şekilde karakterize edebiliriz: "Rönesans sanatımızın bir kolu olan Nahçıvan-Marağa mimarlık formları neden oluştu? Kim yarattı? Ne zaman yarattı? Varlığının aslı ve içeriği hangi ilkelere göredir?" Buna benzer soruların mahiyetini, başlangıcını anlamak, bilmek bizim öne koyduğumuz temel problemi oluşturmaktadır.
Eski Türkçe konuşan kabileler dahil Azerbaycan Türklerinin bakış açılarının şekillenmesinde önemli bir rol oynayan "başlanğıclar başlangıcı", "İlk yaratılış" fikri bu temel sorulara cevap veriyor. Bu öyle bir düşünce şeklidir ki, onun teorisi bilimlerin alanları arasında sınırları köküne kadar sarsmakta ve kavramanın tek mantığı teorisinin bir bölümüne çevirmektedir.
Öne sürülen sorunun çözümünde matematiksel analizlere öncelik verilmiştir. Sorunun çözümüne karmaşık ve farklı yönlerden yaklaşarak matematiksel bilimlerde inanca, metafiziğe hissi kavrama veya sanatsal tasavvura, doğa hakkındaki bilimlerin esaslarından mantıki sonuçlarına da atıfta bulunulmaktadır. Öncelikle Nahçıvan'da Gemikaya yapılarından başlayıp, önce Yunan, Ortaçağ ve Müslüman Doğu felsefi fikirlerinin, Nahçıvan mimarlık biçimlerinin yapısının şekillenmesinde oynadığı rolleri araştırarak temel prensiplerine bakılmış, bu felsefi fikirlerin değerini aydınlatmakla öne sürülen sorunun çözümünde oynadığı rolü de gösterilmeye çalışılmıştır. Ortaçağ Nahçıvan-Marağa mimarlık biçimlerinin ve formalarının oluşmasının kökü M.Ö. V binyıla ait olan Gemikaya yapıtları ile yakından ilişkili olacağı sonucuna varılmıştır.
Bu araştırma eseriyle bir bilim insanı olarak, Türk sanat dünyasına olan önemli bir görevin az bir bölümü yerine getirilmeye çalışılmıştır. "Bu konuda ne kadar başarlı olabildim ?" sorusunun yanıtını sadece istekli okurlarım verebilir. Eski Türk sanatı, mimarisi, özellikle bu sanat eserlerinin felsefesi hakkında ne söylenmesine bakılmaksızın, Türk Sanatı kendi ihtişamı, görkemi ile tüm dünyayı hayrete düşürmeye devam etmektedir. Aslında bu sanat hala kendi sözünü dememiştir. O, ne zamansa gaflet uykusundan uyanacak, onun içeriğinin sahtesini yapmağa çalışanlara kendi cevabını verecek diye inanmaktayım.
Yüksek olgunluk zirvesine ulaşmış Türk sanatı Türk sosyal-felsefi düşüncesinin, Türk sanat tefekkürünün (düşünce) kutsal sayfalarıdır. Yüzyılların sınavından çıkmış olan bu sanat, kurulduğu günden mensup olduğu halkla beraber yaşayıp, kendi şekliyle kalmış, nesilden nesile aktarılıp günümüze kadar ulaşmıştır. Türk inancının özelliklerini yansıtan bu üslup, farklı coğrafyalarda değişik biçimlerde görünse de, milli benliğini koruyarak her zaman kalkınmıştır.
Selçuklu devletinin, kültür tarihi kısa ömürlü olmasına rağmen, bu devlet dünya kültürü ve sanatı tarihinde eşsiz rol oynamış ve çok kıymetli miraslar bırakmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ifade ettiği gibi: "Selçuklu Rönesansı zamansız bastıran kar fırtınası altında kalmış baharlara benziyor" [123.s.16]. Ortaya konulan sorunları aşağıdaki şekilde karakterize edebiliriz: "Rönesans sanatımızın bir kolu olan Nahçıvan-Marağa mimarlık formları neden oluştu? Kim yarattı? Ne zaman yarattı? Varlığının aslı ve içeriği hangi ilkelere göredir?" Buna benzer soruların mahiyetini, başlangıcını anlamak, bilmek bizim öne koyduğumuz temel problemi oluşturmaktadır.
Eski Türkçe konuşan kabileler dahil Azerbaycan Türklerinin bakış açılarının şekillenmesinde önemli bir rol oynayan "başlanğıclar başlangıcı", "İlk yaratılış" fikri bu temel sorulara cevap veriyor. Bu öyle bir düşünce şeklidir ki, onun teorisi bilimlerin alanları arasında sınırları köküne kadar sarsmakta ve kavramanın tek mantığı teorisinin bir bölümüne çevirmektedir.
Öne sürülen sorunun çözümünde matematiksel analizlere öncelik verilmiştir. Sorunun çözümüne karmaşık ve farklı yönlerden yaklaşarak matematiksel bilimlerde inanca, metafiziğe hissi kavrama veya sanatsal tasavvura, doğa hakkındaki bilimlerin esaslarından mantıki sonuçlarına da atıfta bulunulmaktadır. Öncelikle Nahçıvan'da Gemikaya yapılarından başlayıp, önce Yunan, Ortaçağ ve Müslüman Doğu felsefi fikirlerinin, Nahçıvan mimarlık biçimlerinin yapısının şekillenmesinde oynadığı rolleri araştırarak temel prensiplerine bakılmış, bu felsefi fikirlerin değerini aydınlatmakla öne sürülen sorunun çözümünde oynadığı rolü de gösterilmeye çalışılmıştır. Ortaçağ Nahçıvan-Marağa mimarlık biçimlerinin ve formalarının oluşmasının kökü M.Ö. V binyıla ait olan Gemikaya yapıtları ile yakından ilişkili olacağı sonucuna varılmıştır.
Bu araştırma eseriyle bir bilim insanı olarak, Türk sanat dünyasına olan önemli bir görevin az bir bölümü yerine getirilmeye çalışılmıştır. "Bu konuda ne kadar başarlı olabildim ?" sorusunun yanıtını sadece istekli okurlarım verebilir. Eski Türk sanatı, mimarisi, özellikle bu sanat eserlerinin felsefesi hakkında ne söylenmesine bakılmaksızın, Türk Sanatı kendi ihtişamı, görkemi ile tüm dünyayı hayrete düşürmeye devam etmektedir. Aslında bu sanat hala kendi sözünü dememiştir. O, ne zamansa gaflet uykusundan uyanacak, onun içeriğinin sahtesini yapmağa çalışanlara kendi cevabını verecek diye inanmaktayım.