AB bütünleşme sürecinde egemenlik hakkının Türk halkından alınarak Avrupa Parlamentosu´na devredilmek istenmesi, Atatürk´ün halkçılık ve devletçilik anlayışlarına terstir. O halde, nasıl olur da Atatürk´ün çağdaşlaşma hedefinin Avrupa Birliği olduğunu iddia edebiliriz. Mustafa Kemal´a göre, çağdaşlaşma bilimsel, teknolojik gelişmelerin alınarak kendi öz değerlerimizle kaynaştırılmasıdır.
Küreselleşme kavramı ise aynı zamanda uygarlıklar arasında felsefi anlamda bir çatışma da doğurmuştur. Bunun yansıması da maalesef son dönemlerde yaşanan karikatür krizinde kendini göstermiştir. Bu durumu düşünce özgürlüğü olarak tanımlayan Batının çifte standartlı yaklaşımı çeşitlilik içinde birlik ülküsünü de zedelemektedir. Bu ülküyü benimseyen Avrupa Birliği´nin Türkiye´ye gelince farklı dini ve kültürel yapıyı yansıtmasından dolayı hayır demesi bizim kendi iç politikamızı çizerken düşünmemiz gereken bir olgudur. Oysa unutulmamalıdır ki, bu toprakların tarihi yazılırken canlarını veren şehitlerimiz sayesinde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyet´nde geçilen laik düzende bu farklılıklarla birlikte yaşamak teminat altına alınmıştır.
Bugünkü şartlar açısından baktığımızda 1919 Türkiyesi ile 2006 Türkiyesi benzer koşullardadır. O gün silahla elde edilmek istenen topraklar bugün parlamentolarda diplomatik kulislerde kaybedilmektedir. Yol gösterecek olan ise Türk milletinin kendi içindedir. İstanbul´dan yola çıkarak 19 Mayıs´da Samsun´da kurtuluş hareketini başlatması ve Anadolu´ya geçerek inkılapları gerçekleştirmesi kurtuluş yolunun yine Anadolu´da olduğunu hatırlatan İstanbul Sarayburnu´ndaki heykeldir. Atatürk´ün İstanbul Sarayburnu´nda duran ve sırtı Avrupa´ya dönük kendi Anadolu´ya bakan heykeli bu millete bir şeyler anlatmıyor mu dersiniz?
AB bütünleşme sürecinde egemenlik hakkının Türk halkından alınarak Avrupa Parlamentosu´na devredilmek istenmesi, Atatürk´ün halkçılık ve devletçilik anlayışlarına terstir. O halde, nasıl olur da Atatürk´ün çağdaşlaşma hedefinin Avrupa Birliği olduğunu iddia edebiliriz. Mustafa Kemal´a göre, çağdaşlaşma bilimsel, teknolojik gelişmelerin alınarak kendi öz değerlerimizle kaynaştırılmasıdır.
Küreselleşme kavramı ise aynı zamanda uygarlıklar arasında felsefi anlamda bir çatışma da doğurmuştur. Bunun yansıması da maalesef son dönemlerde yaşanan karikatür krizinde kendini göstermiştir. Bu durumu düşünce özgürlüğü olarak tanımlayan Batının çifte standartlı yaklaşımı çeşitlilik içinde birlik ülküsünü de zedelemektedir. Bu ülküyü benimseyen Avrupa Birliği´nin Türkiye´ye gelince farklı dini ve kültürel yapıyı yansıtmasından dolayı hayır demesi bizim kendi iç politikamızı çizerken düşünmemiz gereken bir olgudur. Oysa unutulmamalıdır ki, bu toprakların tarihi yazılırken canlarını veren şehitlerimiz sayesinde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyet´nde geçilen laik düzende bu farklılıklarla birlikte yaşamak teminat altına alınmıştır.
Bugünkü şartlar açısından baktığımızda 1919 Türkiyesi ile 2006 Türkiyesi benzer koşullardadır. O gün silahla elde edilmek istenen topraklar bugün parlamentolarda diplomatik kulislerde kaybedilmektedir. Yol gösterecek olan ise Türk milletinin kendi içindedir. İstanbul´dan yola çıkarak 19 Mayıs´da Samsun´da kurtuluş hareketini başlatması ve Anadolu´ya geçerek inkılapları gerçekleştirmesi kurtuluş yolunun yine Anadolu´da olduğunu hatırlatan İstanbul Sarayburnu´ndaki heykeldir. Atatürk´ün İstanbul Sarayburnu´nda duran ve sırtı Avrupa´ya dönük kendi Anadolu´ya bakan heykeli bu millete bir şeyler anlatmıyor mu dersiniz?