Bilginin teknolojinin yardımıyla hayatımızda gün geçtikçe oynadığı rolün önem kazandığına şahit oluyoruz. Bunu esas olarak teknoloji sayesinde bilginin aktarılmasındaki artan hızı ve daha etkili bir biçimde muhafaza edilmesiyle gerçekleştiriyoruz. Eskiden fiziksel olarak gerçekleştirilmesi gereken bir bilgi aktarımı şimdi çevrimiçi olarak yapıldığı için inanılmaz bir sıçrama yaşamaktayız. Örnek vermek gerekirse eskiden bireysel olarak banka şubelerine gidip belli prosedürler izlenerek imza karşılığı yapılabilen işlemler şimdi tek tıkla yapılabilmektedir. İşleyiş temelde aynı kalmakla birlikte altyapı değiştiği için bilgilerin muhafaza edilmesi ve işlenmesi konusunda da bir sıçrama yaşanmıştır. Bilginin bu işlevinden ötürü çağımızın bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Bu adlandırılmanın aksine bilgiden elde edilen faydaları belli bir gruba yönlendirerek aslında bilgi çağında bilgiye mülkiyetler vererek toplumun bilgisiz kalmasına vesile olunmaktadır. İşin tuhaf yanı ise bu bilgiden faydalanan zümrenin, bilgi üretim sürecinde uğraşan bilgi insanlarından değil ticari faaliyetler içerisinde olan insanlardan oluşmasıdır. Bu süreç aslında bize yabancı olmadığı gibi hayatımızın birçok aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Bu kitapta fikri mülkiyet hakkı etrafında bilgiyi değerlendirsem de bu değerlendirmenin temel mantığı ve yöntemi günümüzdeki birçok soruna uygulanabilir. Bilginin kendisini yaratmak alıcısı olmadığı müddetçe pek bir işe yaramaz. Bilim tarihi bize bunu açık ve net bir şekilde göstermektedir. Her bilgi her dönemde kabul görmemiştir: bilgi aynı olsa da bilgiyi alan kişiler geliştikçe ve yaygınlaştıkça bilgi işlevini yerine getirmiştir, aksi durumda kaybolup gitmiştir.
Bilginin teknolojinin yardımıyla hayatımızda gün geçtikçe oynadığı rolün önem kazandığına şahit oluyoruz. Bunu esas olarak teknoloji sayesinde bilginin aktarılmasındaki artan hızı ve daha etkili bir biçimde muhafaza edilmesiyle gerçekleştiriyoruz. Eskiden fiziksel olarak gerçekleştirilmesi gereken bir bilgi aktarımı şimdi çevrimiçi olarak yapıldığı için inanılmaz bir sıçrama yaşamaktayız. Örnek vermek gerekirse eskiden bireysel olarak banka şubelerine gidip belli prosedürler izlenerek imza karşılığı yapılabilen işlemler şimdi tek tıkla yapılabilmektedir. İşleyiş temelde aynı kalmakla birlikte altyapı değiştiği için bilgilerin muhafaza edilmesi ve işlenmesi konusunda da bir sıçrama yaşanmıştır. Bilginin bu işlevinden ötürü çağımızın bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Bu adlandırılmanın aksine bilgiden elde edilen faydaları belli bir gruba yönlendirerek aslında bilgi çağında bilgiye mülkiyetler vererek toplumun bilgisiz kalmasına vesile olunmaktadır. İşin tuhaf yanı ise bu bilgiden faydalanan zümrenin, bilgi üretim sürecinde uğraşan bilgi insanlarından değil ticari faaliyetler içerisinde olan insanlardan oluşmasıdır. Bu süreç aslında bize yabancı olmadığı gibi hayatımızın birçok aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Bu kitapta fikri mülkiyet hakkı etrafında bilgiyi değerlendirsem de bu değerlendirmenin temel mantığı ve yöntemi günümüzdeki birçok soruna uygulanabilir. Bilginin kendisini yaratmak alıcısı olmadığı müddetçe pek bir işe yaramaz. Bilim tarihi bize bunu açık ve net bir şekilde göstermektedir. Her bilgi her dönemde kabul görmemiştir: bilgi aynı olsa da bilgiyi alan kişiler geliştikçe ve yaygınlaştıkça bilgi işlevini yerine getirmiştir, aksi durumda kaybolup gitmiştir.