Sinema ortaya çıktığı ilk yıllardan itibaren, film yaratma sürecinde tasarımcısına hayal gücünü özgürce kullanabileceği bir alan sunmaktadır. Görsel bir anlatım diline sahip, insanla ve insan yaşantısıyla iç içe bir disiplin olan sinema, doğası gereği mekândan bağımsız olarak düşünülemez. Bu bağlamda ortak paydası mekân olan sinema ve mimarlığın birbiriyle sürekli etkileşim içinde olması ve birbirini besleyen iki disiplin olması kaçınılmazdır. Sinema sanatı gerçek hayatta olmayan mekânların kurgulanmasında ve yeni mekân arayışlarında mimariye ilham kaynağı olmaktadır. Düşsel bir gerçeklik yaratan sinemanın iki boyutluluğu, içinde bulunulan dönemde mimari açıdan yapılması mümkün olmayan mekânsal önermeler için de gerekli deneysel ortamı yaratmaktadır. Mekânsal arayışların en özgür biçimde yapılmasına olanak sağlayan, farklı dünyalar ve yaşam formları hakkında öngörülerde bulunan bilim kurgu bu yönüyle sinema sanatında oldukça önem arz eden bir alt türdür. Bilim kurgunun hayal gücünün sınırlarını zorlayan tasarımlara olan yakınlığı bu türe yenilikçi ve esnek bir çalışma alanı sunarak serbestlik kazandırmaktadır. Böylece mekânsal varsayımlarda bulunan bilim kurgu, ortaya koyduğu ürünlerle sinema ve mimarinin birbirleriyle etkileşimini güçlendirmekte ve gelişimlerine de katkı sağlamaktadır. George Lucas’ın yönetmenliğindeki Star Wars film serisi bilim kurgunun uzay operası alt türündeki en önemli örneklerindedir. Teknolojik açıdan da birçok yeniliğin ilk kez kullanıldığı film serisi kurgusal mekânları, karakterleri ve farklı türleriyle bilim kurgu sinemasına yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Döneme damgasını vuran filmlerin, bilim kurgu türü için bir dönüm noktası olması ve geniş kitlelere ulaşmasında kurgusal mekân tasarımlarındaki çeşitlilik ve zenginlik göz ardı edilemeyecek bir unsurdur. Star Wars filmlerinde yer alan çeşitli gezegenlerde veya mobil yapılarda bulunan; coğrafi, fiziki, iklimsel ve algısal açıdan farklı özelliklere sahip birçok kurgusal mekân tasarımı izleyiciye yeni dünyaların kapılarını açmaktadır. Çeşitli karakteristikteki kurgusal mekânların tasarım aşamasında, kuşkusuz bu mekânların kullanıcılarının mekânla kurduğu ilişki oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Karakterlerin farklı fiziksel ve davranışsal özellikleri mekân tasarımlarını şekillendirmektedir. Bu kitapta mekânın kullanıcısı olan karakterlerin iç mekânların tasarımına etkisi ve bu mekânlarla arasındaki ilişki Star Wars filmleri üzerinden incelenmiştir.
Sinema ortaya çıktığı ilk yıllardan itibaren, film yaratma sürecinde tasarımcısına hayal gücünü özgürce kullanabileceği bir alan sunmaktadır. Görsel bir anlatım diline sahip, insanla ve insan yaşantısıyla iç içe bir disiplin olan sinema, doğası gereği mekândan bağımsız olarak düşünülemez. Bu bağlamda ortak paydası mekân olan sinema ve mimarlığın birbiriyle sürekli etkileşim içinde olması ve birbirini besleyen iki disiplin olması kaçınılmazdır. Sinema sanatı gerçek hayatta olmayan mekânların kurgulanmasında ve yeni mekân arayışlarında mimariye ilham kaynağı olmaktadır. Düşsel bir gerçeklik yaratan sinemanın iki boyutluluğu, içinde bulunulan dönemde mimari açıdan yapılması mümkün olmayan mekânsal önermeler için de gerekli deneysel ortamı yaratmaktadır. Mekânsal arayışların en özgür biçimde yapılmasına olanak sağlayan, farklı dünyalar ve yaşam formları hakkında öngörülerde bulunan bilim kurgu bu yönüyle sinema sanatında oldukça önem arz eden bir alt türdür. Bilim kurgunun hayal gücünün sınırlarını zorlayan tasarımlara olan yakınlığı bu türe yenilikçi ve esnek bir çalışma alanı sunarak serbestlik kazandırmaktadır. Böylece mekânsal varsayımlarda bulunan bilim kurgu, ortaya koyduğu ürünlerle sinema ve mimarinin birbirleriyle etkileşimini güçlendirmekte ve gelişimlerine de katkı sağlamaktadır. George Lucas’ın yönetmenliğindeki Star Wars film serisi bilim kurgunun uzay operası alt türündeki en önemli örneklerindedir. Teknolojik açıdan da birçok yeniliğin ilk kez kullanıldığı film serisi kurgusal mekânları, karakterleri ve farklı türleriyle bilim kurgu sinemasına yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Döneme damgasını vuran filmlerin, bilim kurgu türü için bir dönüm noktası olması ve geniş kitlelere ulaşmasında kurgusal mekân tasarımlarındaki çeşitlilik ve zenginlik göz ardı edilemeyecek bir unsurdur. Star Wars filmlerinde yer alan çeşitli gezegenlerde veya mobil yapılarda bulunan; coğrafi, fiziki, iklimsel ve algısal açıdan farklı özelliklere sahip birçok kurgusal mekân tasarımı izleyiciye yeni dünyaların kapılarını açmaktadır. Çeşitli karakteristikteki kurgusal mekânların tasarım aşamasında, kuşkusuz bu mekânların kullanıcılarının mekânla kurduğu ilişki oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Karakterlerin farklı fiziksel ve davranışsal özellikleri mekân tasarımlarını şekillendirmektedir. Bu kitapta mekânın kullanıcısı olan karakterlerin iç mekânların tasarımına etkisi ve bu mekânlarla arasındaki ilişki Star Wars filmleri üzerinden incelenmiştir.