Psikoloji davranış bilimidir. Davranış, en genel tanımıyla u-yarıcılara karşı verilen tepkidir. Başka bir deyimle davranış, bi-lincin tepkiye yön vermesidir. Davranış da devinsel, duygusal ve bilişsel öğelerden oluşur. Bilişsel yaşam davranışın en önemli öğesidir. İnsanı anlamak, bilinçli bilinçsiz yetilerin insan yaşa-mındaki yerini anlamaktan geçer. Davranışın bu öğesi üzerinde hemen hemen her psikolog durmuş, kendilerine göre de bilişsel öğeleri açıklayan kuramlar (teori) geliştirmişlerdir. Bilince ve bilişsel öğelere farklı değerler yüklemişlerdir. Bir okul, bilişsel öğeyi ana konu durumuna getirirken, başka bir okul yok saya-bilmiştir. Bazı okulların göklere çıkardığı, bazı okulların da yok saydığı bilinç-bellek gibi soyut ve karmaşık bir konu olan bilişsel yetilerin değerini, sınırlarını, kapsamını, işleyişini ele alarak, bu konuda belirsizliği azaltmayı; karınca kararınca katkıda bulun-mayı, en azından uzmanların dikkatini bu alana yeniden çekmeyi, görev ve sorumluluk olarak gördüm.
Daha önceki “Duygusal Yaşantı” adlı kitabımda davranışın duygusal yönünü incelemiştim. Davranışın bilişsel (mantıksal) yönü eksik kalmıştı. Bu çalışmamla bilişsel öğelerin temeli olan bilinç ve bellek üzerinde durarak, bu eksikliğimi kısmen de olsa tamamlamış oldum. Kısmen diyorum; çünkü algı, öğrenme, dü-şünme, zeka gibi bilişsel öğeleri başka bir kitapta toplamayı dü-şünüyorum.
Bilinç ve bellek konusu üzerinde durmamın, bir başka nedeni de bizi öteki canlılardan üstün ve ayrıcalıklı kıldığını sandığımız bilinç gibi bir yetinin yarattığı düş kırıklığıdır. Bunun için TV ve radyodaki bir günlük haberleri dinlemeniz ya da günlük gazetele-re bakmanız sanırım yeterli olur. “Bu da mı olur?” dedirtecek kadar, bizi şaşkınlığa düşüren onlarca habere tanık olabilirsiniz. Acaba bilinç ve bilişsel yeteneklerin yaşantımızdaki yeri nedir? Bunlar yazgımızı belirleyebilecek güçte mi? Yoksa rüzgarın ö-nünde oradan oraya savrulan kuru bir yaprak gibi etkisiz güçsüz yetenekler mi?
Araştırmalarımda değer yargılarından olabildiğince uzak, ku-ramsal (teorik) açıklamalarda bulunmaya çalıştım. Bilimdışı, bilime karşıt kurgusal (spekülasyon) açıklamalardan kaçındım. Kâr amacıyla yazılmış öğüt kitaplarından biri olsun istemedim. Olanı olduğu gibi açıklamaya çalıştım. Bunu yaparken de, bilinç gibi soyut, karmaşık bir konunun kolay anlaşılması için yaşamsal örneklerden ayrılmamaya özen gösterdim. Kolay anlaşılır olması için ders kitabı gibi konuları bölümlere ayırdım, karikatür çi-zimleriyle süsledim.
İnsanlığı yüzyıllarca uğraştırmış, uğraştırmaya da devam eden bu konuda bir mum ışığı, ileri atılmış bir adım veya bir basamak olabilmek benim için en büyük mutluluktur. Umarım uzmanların bu konuya dikkatlerini daha çok yoğunlaştırmış olurum.
Psikoloji davranış bilimidir. Davranış, en genel tanımıyla u-yarıcılara karşı verilen tepkidir. Başka bir deyimle davranış, bi-lincin tepkiye yön vermesidir. Davranış da devinsel, duygusal ve bilişsel öğelerden oluşur. Bilişsel yaşam davranışın en önemli öğesidir. İnsanı anlamak, bilinçli bilinçsiz yetilerin insan yaşa-mındaki yerini anlamaktan geçer. Davranışın bu öğesi üzerinde hemen hemen her psikolog durmuş, kendilerine göre de bilişsel öğeleri açıklayan kuramlar (teori) geliştirmişlerdir. Bilince ve bilişsel öğelere farklı değerler yüklemişlerdir. Bir okul, bilişsel öğeyi ana konu durumuna getirirken, başka bir okul yok saya-bilmiştir. Bazı okulların göklere çıkardığı, bazı okulların da yok saydığı bilinç-bellek gibi soyut ve karmaşık bir konu olan bilişsel yetilerin değerini, sınırlarını, kapsamını, işleyişini ele alarak, bu konuda belirsizliği azaltmayı; karınca kararınca katkıda bulun-mayı, en azından uzmanların dikkatini bu alana yeniden çekmeyi, görev ve sorumluluk olarak gördüm.
Daha önceki “Duygusal Yaşantı” adlı kitabımda davranışın duygusal yönünü incelemiştim. Davranışın bilişsel (mantıksal) yönü eksik kalmıştı. Bu çalışmamla bilişsel öğelerin temeli olan bilinç ve bellek üzerinde durarak, bu eksikliğimi kısmen de olsa tamamlamış oldum. Kısmen diyorum; çünkü algı, öğrenme, dü-şünme, zeka gibi bilişsel öğeleri başka bir kitapta toplamayı dü-şünüyorum.
Bilinç ve bellek konusu üzerinde durmamın, bir başka nedeni de bizi öteki canlılardan üstün ve ayrıcalıklı kıldığını sandığımız bilinç gibi bir yetinin yarattığı düş kırıklığıdır. Bunun için TV ve radyodaki bir günlük haberleri dinlemeniz ya da günlük gazetele-re bakmanız sanırım yeterli olur. “Bu da mı olur?” dedirtecek kadar, bizi şaşkınlığa düşüren onlarca habere tanık olabilirsiniz. Acaba bilinç ve bilişsel yeteneklerin yaşantımızdaki yeri nedir? Bunlar yazgımızı belirleyebilecek güçte mi? Yoksa rüzgarın ö-nünde oradan oraya savrulan kuru bir yaprak gibi etkisiz güçsüz yetenekler mi?
Araştırmalarımda değer yargılarından olabildiğince uzak, ku-ramsal (teorik) açıklamalarda bulunmaya çalıştım. Bilimdışı, bilime karşıt kurgusal (spekülasyon) açıklamalardan kaçındım. Kâr amacıyla yazılmış öğüt kitaplarından biri olsun istemedim. Olanı olduğu gibi açıklamaya çalıştım. Bunu yaparken de, bilinç gibi soyut, karmaşık bir konunun kolay anlaşılması için yaşamsal örneklerden ayrılmamaya özen gösterdim. Kolay anlaşılır olması için ders kitabı gibi konuları bölümlere ayırdım, karikatür çi-zimleriyle süsledim.
İnsanlığı yüzyıllarca uğraştırmış, uğraştırmaya da devam eden bu konuda bir mum ışığı, ileri atılmış bir adım veya bir basamak olabilmek benim için en büyük mutluluktur. Umarım uzmanların bu konuya dikkatlerini daha çok yoğunlaştırmış olurum.