“Karşımda kocaman dallı budaklı bir ağaç vardı, silah sesiyle beraber belki binlerce kuşun kanatlarının sesi bir birine karıştı, gökyüzü kuşla doldu. Bir ağacın bütün kuşları, silah sesiyle beraber kanat çırparak, ciyaklayarak havalanmışlardı. Vahşetin ritmi… Göğe karışan kuşlar… Bir ağacın bütün kuşları… Kanat, mavi, ışık… Elinden sıyrılıp sesin geldiği tarafa koştum. Az ilerde çevredekilerin de durup baktıkları yerde, önce Anrdre’yi kovalayan polisi gördüm, Andre yoktu! Andre, yerde yatıyordu; başının olduğu yer, kırmızı bir birikintiyle çevrelenmişti. Andre, kuşlara karışmıştı… Kanat, mavi, ışık, kan… Gökyüzü ordaydı hâlâ… Ağaçlar da… Kuşlar uçup gitmişti…”
“Karşımda kocaman dallı budaklı bir ağaç vardı, silah sesiyle beraber belki binlerce kuşun kanatlarının sesi bir birine karıştı, gökyüzü kuşla doldu. Bir ağacın bütün kuşları, silah sesiyle beraber kanat çırparak, ciyaklayarak havalanmışlardı. Vahşetin ritmi… Göğe karışan kuşlar… Bir ağacın bütün kuşları… Kanat, mavi, ışık… Elinden sıyrılıp sesin geldiği tarafa koştum. Az ilerde çevredekilerin de durup baktıkları yerde, önce Anrdre’yi kovalayan polisi gördüm, Andre yoktu! Andre, yerde yatıyordu; başının olduğu yer, kırmızı bir birikintiyle çevrelenmişti. Andre, kuşlara karışmıştı… Kanat, mavi, ışık, kan… Gökyüzü ordaydı hâlâ… Ağaçlar da… Kuşlar uçup gitmişti…”