“Ben 40-50 yaşlarında işçiler hatırlıyorum; ilişki kurduğumuz, propaganda yapmak için gittiğimiz zaman, o güne kadar hep gördüğü ve anlamadığı bir şeyi bu hareket içerisinde keşfettiği zaman nasıl bir neşeye, nasıl bir sevince büründüğünü gördüm… Bu atmosferi kuranın yalnızca öğrenci hareketinin etkileri, onun duyguları olabildiğini düşünmem olanaksız.
Bütün Türkiye bir cümbüş yaşıyor gibiydi.” Ertuğrul Kürkçü Türkiye'de radikal sol hareketin 1960'ların ortalarından 1980'e uzanan hızlı ve büyük gelişme dönemi, elbette büyük kayıpların yanı sıra büyük siyasi iddialar, stratejiler, ideolojik arayışlar ve tartışmalarla bilinir. O kitlesel seferberliği yaratan, sadece rasyonel yönelimler, zihinsel tasarımlar, belirli talepler, çıkarlar veya mağduriyetler, acılar değildi, aynı zamanda arzulardı.
Akıl ve iradenin zıddı ya da onlardan kopuk bir “güç” olmayan, aksine onlarla iç içe hareket eden ve ettiren arzular… Serhat Celâl Birdal, 1960-1980 arası Türkiye sol hareketini, Deleuze ve Guattari'nin genişlettiği Spinozacı arzu kavramının ışığında inceliyor. Özellikle '68 kuşağı bağlamında romantize edilen “naif” manzaranın arkasındaki dinamiği görmemizi sağlayan bir ışık bu. Kısmen ideolojiye “kaydolan” fakat ondan taşan bir potansiyele işaret ediyor. Kitap, “Türkiye solunun arzu politikası” ile ilgili bir hatırlama ve muhasebe çağrısı aynı zamanda.
“Ben 40-50 yaşlarında işçiler hatırlıyorum; ilişki kurduğumuz, propaganda yapmak için gittiğimiz zaman, o güne kadar hep gördüğü ve anlamadığı bir şeyi bu hareket içerisinde keşfettiği zaman nasıl bir neşeye, nasıl bir sevince büründüğünü gördüm… Bu atmosferi kuranın yalnızca öğrenci hareketinin etkileri, onun duyguları olabildiğini düşünmem olanaksız.
Bütün Türkiye bir cümbüş yaşıyor gibiydi.” Ertuğrul Kürkçü Türkiye'de radikal sol hareketin 1960'ların ortalarından 1980'e uzanan hızlı ve büyük gelişme dönemi, elbette büyük kayıpların yanı sıra büyük siyasi iddialar, stratejiler, ideolojik arayışlar ve tartışmalarla bilinir. O kitlesel seferberliği yaratan, sadece rasyonel yönelimler, zihinsel tasarımlar, belirli talepler, çıkarlar veya mağduriyetler, acılar değildi, aynı zamanda arzulardı.
Akıl ve iradenin zıddı ya da onlardan kopuk bir “güç” olmayan, aksine onlarla iç içe hareket eden ve ettiren arzular… Serhat Celâl Birdal, 1960-1980 arası Türkiye sol hareketini, Deleuze ve Guattari'nin genişlettiği Spinozacı arzu kavramının ışığında inceliyor. Özellikle '68 kuşağı bağlamında romantize edilen “naif” manzaranın arkasındaki dinamiği görmemizi sağlayan bir ışık bu. Kısmen ideolojiye “kaydolan” fakat ondan taşan bir potansiyele işaret ediyor. Kitap, “Türkiye solunun arzu politikası” ile ilgili bir hatırlama ve muhasebe çağrısı aynı zamanda.