“Hayat elbisesi üzerimizdeyken hangi an çıkarılacağı belli olmayan bu elbisenin büyüsüne kapılıp, rolümüzü olduğundan fazla abartma eğilimi kaplar benliğimizi. Acısı, derdi, yükü, ikilemleri, üçlemleri çoktur hayatın. Üstelik bir yandan eksilse bile eklenir durur yenileri. Acı, her zaman tutan bir edebiyattır bizde, ne de olsa zihnin bencil dehlizlerini genişlete genişlete anlamlı ya da anlamsız acılar biriktirmeye bayılan bir sistemin içinde büyüdük. Dünde kalmış acılara bakarsak içindeyken nasıl da bitmez geldiğini, evham ve endişeleri nasıl beraberinde getirdiğini biliriz. İnsanın büyük yanılgısı hayatı kendisinin üstlendiğine, bütün hayat yükünü kendisinin taşıması gerektiğine ilişkin inancıdır. Başlangıçta cazip görünen bu yük sonradan ağır gelir, acısına sıkıca tutunana acısı ağır gelir. Yükünün ağırlığını düşünüp duranın yükü daha da ağırlaşır. Elbette acı ne kadar çok olsa da sonunda yok olmaya mahkûmdur.”
“Hayat elbisesi üzerimizdeyken hangi an çıkarılacağı belli olmayan bu elbisenin büyüsüne kapılıp, rolümüzü olduğundan fazla abartma eğilimi kaplar benliğimizi. Acısı, derdi, yükü, ikilemleri, üçlemleri çoktur hayatın. Üstelik bir yandan eksilse bile eklenir durur yenileri. Acı, her zaman tutan bir edebiyattır bizde, ne de olsa zihnin bencil dehlizlerini genişlete genişlete anlamlı ya da anlamsız acılar biriktirmeye bayılan bir sistemin içinde büyüdük. Dünde kalmış acılara bakarsak içindeyken nasıl da bitmez geldiğini, evham ve endişeleri nasıl beraberinde getirdiğini biliriz. İnsanın büyük yanılgısı hayatı kendisinin üstlendiğine, bütün hayat yükünü kendisinin taşıması gerektiğine ilişkin inancıdır. Başlangıçta cazip görünen bu yük sonradan ağır gelir, acısına sıkıca tutunana acısı ağır gelir. Yükünün ağırlığını düşünüp duranın yükü daha da ağırlaşır. Elbette acı ne kadar çok olsa da sonunda yok olmaya mahkûmdur.”