"Son kez baktı otobüsten Gülbeyaz. Aşağıda sadece Cennet Anne ile çocukları el sallıyordu. Gülbeyaz, otobüs terminalde dönerken eğildi ıslak ıslak oğlunun yanağından öptü. Otobüs fidanlık kapısında yolcu almak için durdu. Gözlerini nice umut ve hayallerle geldiği gün oturduğu servilerin altına dikip iç çekti. Otobüs hareket etti tekrar. Basri Bey, Sena Hanım, Nevin fidanlık boyu hararetle konuşarak yürüyüş yapıyordu. Neredeyse camı kırıp başını çıkaracaktı onlara doğru. “Baba, baba!” dedi. Otobüs hızla geçti onları. Afşin'in üstünden gül bulutu geçiyordu, yüreğini aydınlatan ay ışığıyla... Umudu tüketen rüzgâra karşı... Kırık bir türkü gibiydi içinde çalan. Kanatsız bir kelebek nasıl uçarsa öyle uçacaktı yeni hayatına..."
"Son kez baktı otobüsten Gülbeyaz. Aşağıda sadece Cennet Anne ile çocukları el sallıyordu. Gülbeyaz, otobüs terminalde dönerken eğildi ıslak ıslak oğlunun yanağından öptü. Otobüs fidanlık kapısında yolcu almak için durdu. Gözlerini nice umut ve hayallerle geldiği gün oturduğu servilerin altına dikip iç çekti. Otobüs hareket etti tekrar. Basri Bey, Sena Hanım, Nevin fidanlık boyu hararetle konuşarak yürüyüş yapıyordu. Neredeyse camı kırıp başını çıkaracaktı onlara doğru. “Baba, baba!” dedi. Otobüs hızla geçti onları. Afşin'in üstünden gül bulutu geçiyordu, yüreğini aydınlatan ay ışığıyla... Umudu tüketen rüzgâra karşı... Kırık bir türkü gibiydi içinde çalan. Kanatsız bir kelebek nasıl uçarsa öyle uçacaktı yeni hayatına..."