Uu-uu-vuuu-vuuu- vuuu-huu-uuu!
Bir bakın bana, bakın ne haldeyim, ölüyorum ben! Dışarıda, kapı aralığından bana ağıtlar yakan bir kar fırtınası var ve ben de ona ayak uydurmuş, birlikte uluyup duruyorum. İşim bitti benim, bittim ben. O kafasında beyaz aşçı şapkası olan acımasız herif var ya - Ulusal Ekonomi Konseyi çalışanlarının ofis kantinindeki o baş aşçı – üstüme kaynar su döktü ve sol tarafımı haşladı benim. Pis herif, bir de proleter olacak. Oh, Tanrım, nasıl da canım yanıyor. O kaynar su kemiklerime işledi vallahi. O yüzden durmadan uluyup duruyorum ama ulumanın ne yararı var ki…
Ona ne zararım dokunuyordu ki benim? Hepsi hepsi burnumla çöp karıştırarak nasıl silip süpürürdüm ki ben Ulusal Ekonomi Konseyinin onca yemeklerini? Açgözlü domuz! Bir de o çirkin suratına bir bakın hele! Neredeyse kendinden daha şişko. Suratsız haydut! Ah, siz insanlar, siz insanlar. Kaynar sudan payıma düşeni aldığımda henüz öğlendi. Prechistenka itfaiyesinden gelen soğan kokusuna bakacak olursanız, saat dörde geliyor olmalı. Bilirsiniz, bizim itfaiyeciler akşamları yalnızca çorba içerler. Bana hiç uymaz hani! Çorbasız da kalsam olur – zaten mantardan nefret ederim. Ha, Prechistenka caddesinde takılan bazı köpek dostlarımdan duyduğuma göre, onlar Neglinny sokağındaki bir lokantanın aşçıbaşısının spesiyal yemeğinden tadıyorlarmış her gün - acı soslu mantar sote, porsiyonu 3 ruble, 75 kapiğe. Anlaşılan bu tür yemeklerin meraklısı da var. Valla bana kalırsa, mantar yemek eski bir potini kemirmek kadar tatsız tuzsuz bir iş... Uu-uu-vuuu-vuuu...
Uu-uu-vuuu-vuuu- vuuu-huu-uuu!
Bir bakın bana, bakın ne haldeyim, ölüyorum ben! Dışarıda, kapı aralığından bana ağıtlar yakan bir kar fırtınası var ve ben de ona ayak uydurmuş, birlikte uluyup duruyorum. İşim bitti benim, bittim ben. O kafasında beyaz aşçı şapkası olan acımasız herif var ya - Ulusal Ekonomi Konseyi çalışanlarının ofis kantinindeki o baş aşçı – üstüme kaynar su döktü ve sol tarafımı haşladı benim. Pis herif, bir de proleter olacak. Oh, Tanrım, nasıl da canım yanıyor. O kaynar su kemiklerime işledi vallahi. O yüzden durmadan uluyup duruyorum ama ulumanın ne yararı var ki…
Ona ne zararım dokunuyordu ki benim? Hepsi hepsi burnumla çöp karıştırarak nasıl silip süpürürdüm ki ben Ulusal Ekonomi Konseyinin onca yemeklerini? Açgözlü domuz! Bir de o çirkin suratına bir bakın hele! Neredeyse kendinden daha şişko. Suratsız haydut! Ah, siz insanlar, siz insanlar. Kaynar sudan payıma düşeni aldığımda henüz öğlendi. Prechistenka itfaiyesinden gelen soğan kokusuna bakacak olursanız, saat dörde geliyor olmalı. Bilirsiniz, bizim itfaiyeciler akşamları yalnızca çorba içerler. Bana hiç uymaz hani! Çorbasız da kalsam olur – zaten mantardan nefret ederim. Ha, Prechistenka caddesinde takılan bazı köpek dostlarımdan duyduğuma göre, onlar Neglinny sokağındaki bir lokantanın aşçıbaşısının spesiyal yemeğinden tadıyorlarmış her gün - acı soslu mantar sote, porsiyonu 3 ruble, 75 kapiğe. Anlaşılan bu tür yemeklerin meraklısı da var. Valla bana kalırsa, mantar yemek eski bir potini kemirmek kadar tatsız tuzsuz bir iş... Uu-uu-vuuu-vuuu...