“Güllü, çok acılar çekti bu yaşlı bedenimçoook!. Acılardan büyük, kanlı bir duvar örüldü içime. Dokununca kanıyor, irinakıyor bu duvar… Bu yüzden yollara düştüm ben. Yaralarım yürüdükçe kapanır, yürüdükçe iyileşir, dedim kendi kendime. Yıllardır yürüyorum. Dünyanın birucundan bir ucuna de sen buna. İklimler geçtim, kentler, kasabalar, köyler… Çokbüyük olayların içinden geliyorum ben, binlerce yaralı insan gördüm, içindeyaraları büyüyen binlerce insan, elleri gökyüzünde anneler, çaresi olmayan hastalıklar, yaşlılar gördüm, gencecik toprağa verilen aslan parçaları gördüm. Gittiğimyerlere ölüm götürüyorum ben diye kendimi suçladım. Oturduğun yerden bilemezsindünyayı, göremezsin Güllü…”
“Dünya, âşık olduktan sonra yenidenbiçimlenmiş, zamanın ruhu denilen, uzun, karanlık ve rutubetli kuyuları görmeyebaşlamıştı. Duvarları seviyordu artık, yalnızlığı, yalnız kalıp yabancıyıdüşünmeyi seviyordu. Duyguları yerle bir olduğu zamanlarda, acı çektiğidönemlerde bile dünyayı, kuşları, böcekleri seviyordu. Kâinatın sırrına ermiştiaşkla birlikte, önceleri kurdun kuşun halinden anlayamıyordu. Şimdi onları daanlayabiliyordu. Onlarla konuşabiliyordu. Sözcükler kaynıyordu yüreğinin tamortasında ve dudaklarından nedensiz dökülüyorlardı. Kurdun kuşun bileceğisözcüklerdi bunlar. Onlara döküyordu çoğu zaman içini. Kimi zaman yıldızlardaha parlaktı gözlerinde, kimi zaman daha mat. Onların sırrına da ermişti. Artık her birinin adını sayabiliyordu. Gece avluda her yeri dolaşıyor, her yeriadımlıyor, bitkin düşüyor ve yatağına dönüyordu. O geceyi, o düğün gecesiniyıllar sonra anımsadıkça, tanrım ne uzun bir geceydi diyecekti…”
“Güllü, çok acılar çekti bu yaşlı bedenimçoook!. Acılardan büyük, kanlı bir duvar örüldü içime. Dokununca kanıyor, irinakıyor bu duvar… Bu yüzden yollara düştüm ben. Yaralarım yürüdükçe kapanır, yürüdükçe iyileşir, dedim kendi kendime. Yıllardır yürüyorum. Dünyanın birucundan bir ucuna de sen buna. İklimler geçtim, kentler, kasabalar, köyler… Çokbüyük olayların içinden geliyorum ben, binlerce yaralı insan gördüm, içindeyaraları büyüyen binlerce insan, elleri gökyüzünde anneler, çaresi olmayan hastalıklar, yaşlılar gördüm, gencecik toprağa verilen aslan parçaları gördüm. Gittiğimyerlere ölüm götürüyorum ben diye kendimi suçladım. Oturduğun yerden bilemezsindünyayı, göremezsin Güllü…”
“Dünya, âşık olduktan sonra yenidenbiçimlenmiş, zamanın ruhu denilen, uzun, karanlık ve rutubetli kuyuları görmeyebaşlamıştı. Duvarları seviyordu artık, yalnızlığı, yalnız kalıp yabancıyıdüşünmeyi seviyordu. Duyguları yerle bir olduğu zamanlarda, acı çektiğidönemlerde bile dünyayı, kuşları, böcekleri seviyordu. Kâinatın sırrına ermiştiaşkla birlikte, önceleri kurdun kuşun halinden anlayamıyordu. Şimdi onları daanlayabiliyordu. Onlarla konuşabiliyordu. Sözcükler kaynıyordu yüreğinin tamortasında ve dudaklarından nedensiz dökülüyorlardı. Kurdun kuşun bileceğisözcüklerdi bunlar. Onlara döküyordu çoğu zaman içini. Kimi zaman yıldızlardaha parlaktı gözlerinde, kimi zaman daha mat. Onların sırrına da ermişti. Artık her birinin adını sayabiliyordu. Gece avluda her yeri dolaşıyor, her yeriadımlıyor, bitkin düşüyor ve yatağına dönüyordu. O geceyi, o düğün gecesiniyıllar sonra anımsadıkça, tanrım ne uzun bir geceydi diyecekti…”