Erdemli birey ve toplumun oluşumuna katkı sunan değerleri insanlığa sunan Kur’ân’ın özünü teşkil eden tevhid inancı, insanı sadece Allah’a kul olmaya çağırarak onun hem aklını hem de iradesini özgürleştirmeyi amaçlamaktadır.
Ancak erdemli bireyin ve toplumun oluşumu, sadece Kur’ân’ın lafzî manasıyla değil onun ruhu mesabesindeki yüce amaçları doğrultusunda tefsir edilmesiyle mümkün olabilmektedir. Keza, toplumun ıslahı ve yeryüzünün imarı da ancak Kur’ân’ın temel hedefleri olan tevhid merkezli varlık tasavvuru, hakka ve adalete şahitlik etme, hürriyet ve emniyetin sağlanması ile gerçekleşebilir.
Kur’ân’ın ilk muhatabı olan Hz. Muhammed (as), Kur’ân’ın hem zâhirî manasını hem de amaçlarını yaşayarak sahâbeye öğretmiştir. Sonraki dönemlerde yaşayan Müslümanlar da Hz. Peygamberin ve sahabenin makâsıdî anlayışından istifade ederek İslâmî değerleri yaşamaya çalışmış, ahlâkî ve insanî değerler bağlamında asırlar boyunca insanlığa model olmuşlardır.
Ancak zamanla Kur’an’ın makâsıdî boyutu terkedilip Kur’ân’ın lafzî yönüne ağırlık verilince düşünce ve değerlerde donukluk ve gerileme yaşanmıştır. Bunun sonucunda Müslüman toplumlarda zihnî donukluk ve bölünmüşlük ortaya çıkmıştır. Bu çalışma ile bir nebze de olsa içinde bulunduğumuz olumsuz durumdan çıkabilmek için Kur’an’ın amaçlarının yeniden müctehitlerin kıblesi haline gelmenin önemine dikkat çekmektir.
Erdemli birey ve toplumun oluşumuna katkı sunan değerleri insanlığa sunan Kur’ân’ın özünü teşkil eden tevhid inancı, insanı sadece Allah’a kul olmaya çağırarak onun hem aklını hem de iradesini özgürleştirmeyi amaçlamaktadır.
Ancak erdemli bireyin ve toplumun oluşumu, sadece Kur’ân’ın lafzî manasıyla değil onun ruhu mesabesindeki yüce amaçları doğrultusunda tefsir edilmesiyle mümkün olabilmektedir. Keza, toplumun ıslahı ve yeryüzünün imarı da ancak Kur’ân’ın temel hedefleri olan tevhid merkezli varlık tasavvuru, hakka ve adalete şahitlik etme, hürriyet ve emniyetin sağlanması ile gerçekleşebilir.
Kur’ân’ın ilk muhatabı olan Hz. Muhammed (as), Kur’ân’ın hem zâhirî manasını hem de amaçlarını yaşayarak sahâbeye öğretmiştir. Sonraki dönemlerde yaşayan Müslümanlar da Hz. Peygamberin ve sahabenin makâsıdî anlayışından istifade ederek İslâmî değerleri yaşamaya çalışmış, ahlâkî ve insanî değerler bağlamında asırlar boyunca insanlığa model olmuşlardır.
Ancak zamanla Kur’an’ın makâsıdî boyutu terkedilip Kur’ân’ın lafzî yönüne ağırlık verilince düşünce ve değerlerde donukluk ve gerileme yaşanmıştır. Bunun sonucunda Müslüman toplumlarda zihnî donukluk ve bölünmüşlük ortaya çıkmıştır. Bu çalışma ile bir nebze de olsa içinde bulunduğumuz olumsuz durumdan çıkabilmek için Kur’an’ın amaçlarının yeniden müctehitlerin kıblesi haline gelmenin önemine dikkat çekmektir.