Çok sayıdaki siyasal gelişme teorilerinden biri de "bunalım" teorisidir. Bunalım kavramıyla, kuşkusuz sistemleri zorlayıcı birtakım tarihsel durumlar kast edilir. Siyaset bilimciler Joseph LaPalombara ve Myron Weiner'e göre üç bunalım söz konusudur. Bunlar "meşruluk", "bütünleşme" ve "katılma"dır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye'nin, birçok yönüyle tarihsel kriz dönemlerinden birini yaşadığı söylenebilir. Diğer bir ifade ile siyaset bilimi açısından özellikle siyasi partilerin doğuşu için geçerli olan üç bunalım durumu Türkiye'de neredeyse bir bütün hâlinde yaşanmaktadır.
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorunlar yumağı, sadece Kürtlere özgü bir sorun olmaktan çıkmış, etnik veya inanç kökeni fark etmeksizin bütün toplumu derinden etkileyecek yapısal boyutlara ulaşmıştır. Doğal olarak kalıcı bir çözüme ve barışa ilişkin tedbirler de bu kapsamın ruhuna uygun olmalıdır.
Gelinen aşamada bu sorunların aşılması, ancak ATATÜRKÇÜ bakış açısıyla, demokrasi içinde mümkün olabilir. ATATÜRKÇÜ dünya görüşü kendi kendini aşmaya muktedirdir. ATATÜRK donuk, dogmatik; ilerlemenin ve değişimin, gelişmenin önünde büyük birer engel olan ideolojilerin esiri olmamış, halkını da buna mecbur ve mahkûm etmemiştir.
Ülkenin (diğer yapısal sorunlarla birlikte) Kürtlere ve diğer dezavantajlı gruplara yönelik koşulları artık geçmişin koşulları ile benzerlik taşımamaktadır. Dolayısıyla çözüm için gecikmeyi gerektirecek hiçbir sebep de sığınılacak bir mazeret de yoktur.
Çok sayıdaki siyasal gelişme teorilerinden biri de "bunalım" teorisidir. Bunalım kavramıyla, kuşkusuz sistemleri zorlayıcı birtakım tarihsel durumlar kast edilir. Siyaset bilimciler Joseph LaPalombara ve Myron Weiner'e göre üç bunalım söz konusudur. Bunlar "meşruluk", "bütünleşme" ve "katılma"dır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye'nin, birçok yönüyle tarihsel kriz dönemlerinden birini yaşadığı söylenebilir. Diğer bir ifade ile siyaset bilimi açısından özellikle siyasi partilerin doğuşu için geçerli olan üç bunalım durumu Türkiye'de neredeyse bir bütün hâlinde yaşanmaktadır.
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorunlar yumağı, sadece Kürtlere özgü bir sorun olmaktan çıkmış, etnik veya inanç kökeni fark etmeksizin bütün toplumu derinden etkileyecek yapısal boyutlara ulaşmıştır. Doğal olarak kalıcı bir çözüme ve barışa ilişkin tedbirler de bu kapsamın ruhuna uygun olmalıdır.
Gelinen aşamada bu sorunların aşılması, ancak ATATÜRKÇÜ bakış açısıyla, demokrasi içinde mümkün olabilir. ATATÜRKÇÜ dünya görüşü kendi kendini aşmaya muktedirdir. ATATÜRK donuk, dogmatik; ilerlemenin ve değişimin, gelişmenin önünde büyük birer engel olan ideolojilerin esiri olmamış, halkını da buna mecbur ve mahkûm etmemiştir.
Ülkenin (diğer yapısal sorunlarla birlikte) Kürtlere ve diğer dezavantajlı gruplara yönelik koşulları artık geçmişin koşulları ile benzerlik taşımamaktadır. Dolayısıyla çözüm için gecikmeyi gerektirecek hiçbir sebep de sığınılacak bir mazeret de yoktur.