“Kendi bireysel benliğinden vazgeçen ve bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca diğer robotla aynı olur ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. Ama ödediği bedel yüksektir; benliğini yitirmiştir.”
Erich Fromm, 'Sahip Olmak ya da Olmak' kitabından
Hep ona söylenen kişi olduğunu sandığı için sonunda benliğini yitiren bir karakter olan V.'nin günümüz toplumunda sadece kendisi olarak var olma mücadelesini içeren bu romanı bir çırpıda okurken kendinizi “roman mı, yoksa deneme mi?”, “gerçek mi, yoksa kurgu mu?”, “felsefe mi, yoksa psikoloji mi?” sorularını sorarken bulacaksınız. Ancak her biriniz bu hikâyede az veya çok, kendinizden bir parça göreceksiniz.
Yüzyıllardır tüm insanoğlunun en büyük felsefi konularından olan ve Antik Yunan felsefesinde Platonculuk, Stoacılık, Hedonizm, Kinizm gibi düşünceler ile sorgulanan “Toplum Etiği” günümüzde farklı renkte açmaya çabalayan çiçeklerin dibine kibrit suyu döküyor olabilir mi?
Sürekli olarak diğer insanlarla aynı düşünmeye zorlandığımız, her gün duygu ve düşünce manipülasyonuna uğradığımız mevcut toplum düzeninde yetişen çocuklar kendi potansiyellerinin farkına varmakta neden zorlanıyor? Neden büyük yapıtlar ortaya koyan insanlar ise hep genele aykırı düşüncelere sahip kişilerden çıkıyor?
Bir içsel yolculuğun anlatımında kişiler arası ilişkilerle örülü ağların içine psikolojik çıkarımların ve felsefi düşüncelerin tohumları ekilerek ortaya çıkan bu eser, insanlık için başka bir yolun da mümkün olduğunu göstermek adına, ortaya sürdüğü “Kinist Hümanist Manifesto” ile bu tohumları kanlı canlı, köklü bir ağaca dönüştürüyor.
“Kendi bireysel benliğinden vazgeçen ve bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca diğer robotla aynı olur ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. Ama ödediği bedel yüksektir; benliğini yitirmiştir.”
Erich Fromm, 'Sahip Olmak ya da Olmak' kitabından
Hep ona söylenen kişi olduğunu sandığı için sonunda benliğini yitiren bir karakter olan V.'nin günümüz toplumunda sadece kendisi olarak var olma mücadelesini içeren bu romanı bir çırpıda okurken kendinizi “roman mı, yoksa deneme mi?”, “gerçek mi, yoksa kurgu mu?”, “felsefe mi, yoksa psikoloji mi?” sorularını sorarken bulacaksınız. Ancak her biriniz bu hikâyede az veya çok, kendinizden bir parça göreceksiniz.
Yüzyıllardır tüm insanoğlunun en büyük felsefi konularından olan ve Antik Yunan felsefesinde Platonculuk, Stoacılık, Hedonizm, Kinizm gibi düşünceler ile sorgulanan “Toplum Etiği” günümüzde farklı renkte açmaya çabalayan çiçeklerin dibine kibrit suyu döküyor olabilir mi?
Sürekli olarak diğer insanlarla aynı düşünmeye zorlandığımız, her gün duygu ve düşünce manipülasyonuna uğradığımız mevcut toplum düzeninde yetişen çocuklar kendi potansiyellerinin farkına varmakta neden zorlanıyor? Neden büyük yapıtlar ortaya koyan insanlar ise hep genele aykırı düşüncelere sahip kişilerden çıkıyor?
Bir içsel yolculuğun anlatımında kişiler arası ilişkilerle örülü ağların içine psikolojik çıkarımların ve felsefi düşüncelerin tohumları ekilerek ortaya çıkan bu eser, insanlık için başka bir yolun da mümkün olduğunu göstermek adına, ortaya sürdüğü “Kinist Hümanist Manifesto” ile bu tohumları kanlı canlı, köklü bir ağaca dönüştürüyor.